PeyamaKurd - ABye üye 27 ülkedeki seçmenler ana akım siyasi güçlere sert bir uyarı göndererek, Fransa ve Almanya siyasetine zarar verdi.
Seçmen bazı ülkelerdeki katı milliyetçi partileri ödüllendirse de Avrupada korkulan radikal sağ dalga tam anlamıyla gerçekleşmedi.
İşte seçimlerden çıkan en önemli beş eğilim:
Ana akım merkez sağ grup Avrupa Halk Partisi (Hıristiyan Demokratlar) güçlü bir performans sergileyerek birinci oldu ve Avrupa Parlamentosundaki hakimiyetini korumakla kalmayıp birkaç sandalye daha kazandı.
Bu sonuçlar, partinin son iki yıldır uyguladığı, seçmenlerin daha sağdaki rakiplerini terk etmesini engellemek için daha sağ eğilimli politikaları entegre etme stratejisinin işe yaradığının bir işareti.
Geçtiğimiz beş yıl boyunca bu siyasi grup, dünyanın en iddialı iklim değişikliği politikalarından biri olan Yeşil Mutabakata öncülük etti. Ancak son dönemde önemli bir seçmen kitlesi olan çiftçilerin baskısı nedeniyle, AB çapında kabul edilen bazı politikaları sulandırdı.
Ayrıca ABnin göç politikasının önemli ölçüde sıkılaştırılmasına öncülük ederek, düzensiz göçün bir an önce durdurulmasını isteyen seçmenlerin endişelerini bir nebze de olsa giderdi.
Aşırı sağ rahatsızlığı büyüdü
Fransada Marine Le Penin aşırı milliyetçi Ulusal Birilik partisinin performansı muhafazakarların şimşeklerini bir nebze olsun üzerine çekti.Cumhurbaşkanı Emmanuel Macronun Rönesans partisi liderliğindeki merkezci koalisyonun desteğinin iki katına ulaşarak Macronu Ulusal Meclisi feshetmeye ve erken seçim çağrısı yapmaya sevk ettiler.
Alman resmi makamlarınca tarafından şüpheli bir aşırılıkçı grup olarak tanımlanan aşırı milliyetçi bir parti olan Almanya için Alternatif (AfD) anketlerde ikinci sıraya yükseldi ancak hala birinci konumdaki muhafazakarların çok gerisindeler. Şansölye Olaf Scholzun Sosyal Demokratlarını geride bırakan parti, sallantılı bir koalisyonun başında bulunan Scholzun daha da zayıflamasına neden oldu.
Merkez şimdilik direniyor
Avrupa Parlamentosunun diğer iki büyük merkez grubu merkez sağın performansını gösteremedi. Geleneksel olarak parlamentonun ikinci büyük gücü olan Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı gücünü ve aşağı yukarı sandalye sayısını korudu. Ancak Liberaller büyük bir kayıp yaşayarak, aralarındaki farklılıklara rağmen Avrupa Parlamentosunda yasaların geçmesini sağlayan AB yanlısı güçlerden oluşan gayrı resmi merkezci koalisyonu zayıflattı.
16 Temmuzda açılacak olan yeni Parlamentoda bu üç grup 400den fazla sandalyeye sahip olacak. Bu rahat bir çoğunluk gibi görünse de siyasi grup oylamalarında disiplin zaman zaman zayıf olabiliyor ve yasaların geçmesini sağlamak için taktiksel ittifaklar gerekebiliyor. Bu eskisinden daha zayıf parlamento çoğunluğun ilk sınavı, 18 Temmuzda yapılacak olan Avrupa Komisyonu başkanı seçimi olacak.
Politika perspektifinden bakıldığında, merkez güçlerin seçim direnci, özellikle Avrupa Birliğinin Ukraynaya desteğinin korunması konusunda bir süreklilik anlamına gelecektir.
Yeşiller aşındı ama hala önemliler
Seçimin en büyük kaybedeni Yeşiller oldu: 2019da iyi bir performans sergileyen ve Parlamentoda önemli bir ilerici güç olarak ortaya çıkan Yeşiller, son seçimlerde sandalyelerinin dörtte birini kaybetti. Bu büyük ölçüde öngörülen bir durumdu: Seçmenler iki temel nedenden ötürü çevre odaklı partiden uzaklaştı. çevreye duyarlı seçmenler, Yeşil gündemin büyük ölçüde diğer büyük ana akım partilere entegre edildiğini gördüler. Bir bakıma Yeşiller özgünlüklerini kaybetti.
Ancak diğer seçmenler Avrupadaki yeşil gündemin çok ileri gittiğini, çiftçilere ve daha geniş anlamda kırsal seçmenlere zarar verdiğini düşünüyor. Yine de Yeşiller, azalan sandalye sayılarına rağmen üç merkez için yedek bir yedekleme işlevi görebilir.
Meloni işlevini yitirdi mi?
Muhafazakrlar seçimlerden önce, İtalya Başbakanı Giorgia Meloninin hakim olduğu bir diğer sağcı grup olan Avrupalı Muhafazakrlar ve Reformistleri de yanlarına alma fikrini ortaya atmışlardı. Buna muhafazakarların diğer merkezci müttefikleri, özellikle de bu grubu ve Meloniyi ana akım kılığındaki radikaller olarak gören sol ve merkez soldakilerin yanıtı büyük bir hayır oldu.
Merkezci çoğunluğun elde tutulmasıyla birlikte Meloniye ve onun kontrol ettiği Avrupa Parlamentosu üyelerine yönelme ihtiyacı şimdilik büyük ölçüde ortadan kalkmış görünüyor. Muhafazakarların taktiksel olarak Parlamentoda bu grupla ortaklık kurmaları gerekebilir ancak onlara bel bağlamaları pek olası görünmüyor.
Bununla birlikte Meloni halen siyasi manzarayı etkileyen ve pek çok politikayı kendisine doğru çeken büyük bir varlığa sahip olan kilit bir AB üyesi ülke lideri. Diğer büyük AB ülkelerinin liderlerinin aksine kendi ülkesinde çok iyi bir performans sergileyerek hakimiyetini pekiştirdi.
(c)️ 2024 The New York Times Company