PeyamaKurd - Beşar Esad sonrası Suriyenin nasıl şekilleneceği sanki bütün bir Ortadoğunun barışı için anahtar olacak. Bu nedenle Suriye üzerindeki hakimiyet Savaşının nasıl sonuçlanacağı en çok tartışılan konuların başında geliyor.
**
İsrail aktif olarak kendi güvenliğini önceleyen askeri-siyasi-diplomatik bir çaba gösteriyor. Türkiye ise Suriye iç savaşında yıkıcı rolüne karşılık pastadan pay almak istiyor. İran ise şimdilik kendi kabuğuna doğru çekilmeye devam ediyor. İşte böylesine bir atmosferde Şamdaki HTŞ iktidarının seçenekleri azalıyor.
Londra merkezli Al Majalla dergisinden Mecid Kayalı, Suriyenin İsrail karşısında olası seçeneklerini ele alan bir analiz kaleme aldı.
Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullahın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İranın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor.
Hatta Aksa Tufanının, ABDnin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.
İsrail, bölgede söz sahibi benim demek istiyor
Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İrana karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor.
İsrailin Türkiye ile sorunu, Türkiyenin yeni Suriyedeki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İranın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor.
Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor.
Aynı zamanda Suriye ve Lübnanda, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeriada oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriyede Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnanda, Litani Nehrinin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.
İsrail, mezhepsel stratejiye de yatırım yapıyor
Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeriayı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnandaki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor.
Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.
İsrailin, Suriyeye fazla odaklandığı aşikr
Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrailin şu aşamada Suriyeye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikr. çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esad rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrailin Suriyeyi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.
İsrailin Suriyeye yönelik müdahale ve saldırılarını;
Öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var.
İkinci gerekçesi, İsraile karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İranın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiyenin nüfuzunun artmasını engellemek.
Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsraile karşı savaşmayacağına dair İsraili rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi.
Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriyeyi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.
Suriyenin İsrailin bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır.
İran, artık kendi bekasıyla ilgileniyor
İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.
Türkiyenin Suriye ile ilgisi Kürt oluşumunu engellemekle sınırlı
Türkiyeye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABDnin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil.
Türkiye, NATOnun önemli bir üyesi ve Suriyeye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriyedeki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imknlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.
Bu durum karşısında Suriyenin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır.
Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrailin uzun elinin İrana kadar bütün Ortadoğuya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.
Suriye için en güvenli iki yol
Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir:
Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek,
İkincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir.
Kastettiğimiz, Suriyede coğrafi ayrışmayı reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir.
İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsraile karşı en etkili silah da budur.
İkinci boyut, Suriyenin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. çünkü böyle bir uyum, İsrailin öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.
Burada Suriyenin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriyenin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.