PeyamaKurd - Türkiyenin önemli gazetecilerinden ve kıdemli Al-Monitor muhabiri Amberin Zaman Türkiye ve Kürdistan gündemi üzerine PeyamaKurde konuştu. Zaman, Türkiyede demokratikleşme ve Kürt sorunu ile ilgili şimdilik olumlu bir gelişme beklemediğini ifade etti. Ayrıca Rojava konusunda da Amerikanın Kürtlerle ilgili ciddi bir projesinin olmadığını belirtti.
Açıkçası ben bu konuda çok iyimser değilim. çünkü neticede Kürt siyasal hareketine yönelik baskılar tam gaz sürüyor. Selahattin Demirtaş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararına rağmen hala hapiste tutuluyor. Türkiyenin tanıdığını söylediği ve kararlarını kabul ettiği AİHMin bu konudaki görüşüne rağmen Selahattin Demirtaş hala cezaevinde. Sürekli HDPye yönelik baskılar var. En son İzmir HDP il binasında Deniz Poyraz göz göre göre öldürüldü ve buna dair biz hükümet kanadından ne doğru dürüst bir kınama duyduk ne de bir taziye dileği duyduk.
Tam tersi hükümetin ortağı olan MHP Genel Başkanı son derece yakışıksız ifadeler kullandı. Genel tabloya baktığımızda iyimser olmamız için bir neden göremiyorum. çünkü neticede eğer Erdoğanın hesabında bir şekilde hani Kürtlere müjdeden bahsediliyor ya- vereceği müjdeler birtakım kozmetik değişikliklerden öteye gitmiyorsa bunlar kimseyi tatmin edecek değil.
çünkü geriye dönüp baktığımızda barış sürecinde resmi olmasa da fiili olarak bayağı yol alınmıştı. Dolayısıyla o kazanımların hepsini geri alan ve büyük bir yıkımla hukuksuzluğa imza atan bir iktidarın tutup da işte sıfırdan başlayıp birtakım ufak çiçekler dağıtması bence tatmin edici olmayacaktır. Kaldı ki HDPyi içine almayan Abdullah Öcalanın başında bulunduğu Kürt hareketini muhatap almayan herhangi bir girişim kalıcı bir barışa yol açmaz diye düşünüyorum.
Dediğim gibi, bu zaten denenmemiş miydi İstanbul seçimlerinde? Ne yapılmıştı? Bir şekilde bir akademisyen aracılığıyla Abdullah Öcalana destek vermesi için baskı kurulmuştu ve bir mektup okunmuştu kamuoyu önünde. Ama o mektubun da içeriği gayet muğlaktı. Eminim ki iktidar açısından arzu edilen netlikte katiyen muhalefeti desteklemeyin vs. gibi bir mesaj içermiyordu. Zaten zannetmiyorum ki Abdullah Öcalan öyle bir şey yapsın.
çünkü neticede bu şekilde davranırsa kendi tabanında meşruiyetini zedelemiş olur. Özetle sıraladığım baskılar karşısında. Tabi bir de bunun askeri ayağı var. Ondan hiç bahsetmedik. Kuzeydoğu Suriyeye yapılan askeri operasyonlar, Efrinin işgali, Irak Kürdistanında süren operasyonlar Bütün bunlar karşısında Abdullah Öcalanın, ortada bir barış süreci, bir diyalog, bir yeniden masaya oturma olmadan, tutup da iktidarı destekleyin veya muhalefeti desteklemeyin diye bir çıkış yapması beklenemez.
Dolayısıyla yeniden bir şeyler olacak diyenler, tam olarak nasıl bir şey olacağından pek bahsetmiyorlar. Sadece Erdoğanın mecbur kalacağından söz ediyorlar. Açıkçası bu da bana fazlasıyla iyimser geliyor. çünkü bunu telaffuz ederken sanki normal seçimler yapılacak, hani oyların çok önemli olduğu, her şeyin sandığa dayalı olduğu bir geleceğin tayin edildiği bir durumdan bahsediliyor. Oysa ben sürecin böyle gelişeceğinden o kadar emin değilim.
Yani meşru bir zeminde seçimler olmayabilir mi demek istiyorsunuz?
Biliyorsunuz, Türkiyede medya zapturapt altında, yargı tamamıyla siyasallaşmış durumda ve bu konuda da iktidar yargıyı tümüyle kendi kontrolüne alma yönünde her gün yeni adımlar atıyor. Aynı zamanda birtakım yaşanmış tecrübeler var. Başkanlık sistemine geçildikten sonra yapılan son seçimlerde, özellikle bölgede bir sürü hukuksuz gelişmeler, sandıkta birtakım ihlaller yaşandı, belgelendi.
Şimdi bunların tekrar olmayacağının veya daha yoğun bir şekilde yaşanmayacağının garantisi var mı? Tabi aynı zamanda HDPnin en etkin elemanlarının tamamı cezaevinde. HDPnin bir şekilde kolunu kanadını kırmak için gayretler sürüyor. Böyle bir ortamda normal bir seçimden bahsetmek çok zor. Elbette Erdoğan gibi popülist liderler her zaman bir meşruiyet cilasını isterler. Yani seçim olsun, kazanmış görünsünler ve uluslararası kamuoyu ve iç kamuoyu açısından meşruiyet Erdoğan için mühimdir.
Elbette bir Esad olmak istemez. Ancak Kürtleri de yanına çekerek bir şekilde bir zafer kazanacağı konusunda ben pek emin değilim. çünkü ilk başta Kürtlere sırtını dönmesine neden olan faktörler hala önümüzde. Aşırı milliyetçi bir taban var. MHP ile yapılan bu ortaklığın bir şekilde AKP tabanını da dönüştürdüğünü gözlemliyoruz. Yani milliyetçilik Türkiyede son derece baskın bir duygu.
Dolayısıyla sen Kürtlere tırnak içinde el uzatırken bu sefer öbür taraftan fire vereceksin. Bütün bunlar bir kenara, 2016 darbe kalkışmasındaki birleşenleri bir araya getiren temel unsurlardan birinin ben Kürt açılımına karşı duyulan öfke ve tepkinin olduğunu düşünüyorum. Bu konu üzerinde milliyetçi, laik ve ulusalcı kesim ki işin gerçek boyutunu bilmemekle birlikte bu konuda tahminde bulunmak çok da zor değil. çünkü çok iyi biliyoruz ki Fethullah Gülen barış sürecine son derece tepkiliydi. Ve sabote etmeye kararlıydı.
Yani yeni bir süreç için bir işaret görmüyorsunuz.
Bütün bunları göz önünde tuttuğunuz zaman Erdoğanın eski formata dönemeyeceği bence çok net. Oturup Kandille, Abdullah Öcalanla yeniden masaya oturması gibi bir ihtimalin zayıf olduğunu düşünüyorum. Erdoğanın aklındaki plan şu olabilir: PKKyi iyice zayıflatayım, ezeyim ve öyle bir hale getireyim ki benim dayattığım koşullarda mutabık kalsın. Türkiyede silahı bırakma, tümüyle geri çekilme vs. Yani böyle bir durumda belki Abdullah Öcalanı da bir şekilde devreye sokarak hani Kürt halkının önüne çıkabilir mi? Açıkçası, kafasındaki düşünce tam olarak bu mu bilemiyorum.
Peki sizce bu durumda Öcalanın tavrı ne olur?
Ben Abdullah Öcalanın buna ikna olacağını zannetmiyorum. Neticede 1984ten beri ve aslında çok daha öncesinden başlayan Kürtlerin bir hak hukuk, kimlik mücadelesi var.
Bütün bunlara rağmen herhangi bir hak veya anayasal bir güvence verilmeden örgütün pes edip silahlarını bırakması ve aynı zamanda seçimde Erdoğanı desteklemesi, bence kendisini inkar etmesi anlamına gelir. Hem Öcalan için hem örgüt için. Eğer iktidarın böyle bir projesi varsa, bunu hiçbir şekilde gerçekçi bulmuyorum. O zaman geriye ne kalıyor ve hangi Kürtlerle barış yapacaksın?
Sizce süreç ne yönde seyredecek?
Şu an için önümüzde sadece baskı ve zulüm var. HDPye yönelik sürekli bir baskı, halkın iradesinin yok sayılması, halkın seçtiği belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyum atanması var.
Yani diyorsunuz ki Kürtler için bir ümit gözükmüyor.
Ben şu an için, alını çiziyorum, şu an için, olumlu bir şey görmüyorum. Hani Kürtler adına şu ana kadar ne yapılmış?
Bir kere ben Kürtler adına konuşma hakkını kendimde görmüyorum. Bu anlamda Kürtlerin politik bilinci gayet yüksek. Ama Türkiyede yaşayan bir Kürt vatandaşı da geleceğini sadece etnik kimlik üzerinden ve bu kimliğe yönelik atılan adımlar üzerinden hesaplamıyor ki. Onlar da herkes gibi bütçesini düşünüyor, elektrik faturasını ödeyebiliyor mu, çocuğunu okula gönderebiliyor mu, diğer vatandaşlar gibi kendini ifade edebiliyor mu, onların bu yönü de var. çünkü Türkiyede sadece Kürt sorunu yok ki.
Bir demokrasi sorunu var. Herkes bu konuyu yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan şeklinde tartışıyor. Kürt sorunu çözülmeden demokrasi gelmez, ya da demokrasi gelmeden Kürt sorunu çözülmez. Bu biraz da Kürt sorununun ne şekilde tanımlandığına bağlı. Eğer bu gün Abdullah Öcalan, Cemil Bayık, Murat Karayılan, Sabri Ok oturup bir anlaşma yapsa bütün her şey çözülür mü sizce. Nasıl bir anlaşma olacak bu? Kürtlerin bir kısmı şuna inanabilir: Hani barış görüşmeleri sürecinde bu kadar yol alınmıştı.
Gerçekte de bir yol alınmış mıydı?
Pozitif ve daha özgürlükçü bir iklim vardı ancak tatmin edici herhangi anayasal değişiklik gerçekleşmemişti. Her şey iktidarın iki dudağı arasındaydı. Barışın gerçekleşmesi ve kalıcı olmasının en önemli faktörlerinden biri de kamuoyudur. Türkiyedeki kamuoyu da barışa ikna olmuştu. 2015 seçiminde HDP neden o kadar oy alabildi? Sadece kendi tabanından değil, daha geniş bir kitleden oy alabilmişti. Neden, çünkü halkı ikna edebilmişti. İki buçuk yıllık bir ateşkes vardı.
İki taraftan insanlar ölmüyordu. Analar ağlamıyordu. Üstelik merkez medya Selahattin Demirtaş gibi figürleri konuk edebiliyordu, onları halkla buluşturabiliyordu. Demirtaş da milliyetçi, Kemalist birçok katı insanı ikna etmişti. Türkiye tarihinde bu, çok önemli bir andı. Ve Erdoğan da cesaret sergilemişti.
Her iki tarafın eşit oranda olmasa da mutlaka sorumluluğu var, ve tabi Arap baharının tetiklediği fırtına ve korkular Ancak seçimle iktidara gelen hükümetten hesap sorma hakkımız var. İktidar öfkeliydi çünkü HDP hesaplarını bozmuştu. Şu anda karşımızda kendi bekasını ülke ve halkın çıkarları üstünde gören bir iktidar var. Şunu da teslim etmek gerekir: Recep Tayyip Erdoğan kadar ayakta kalmayı beceren bir siyasetçi de hakikaten az görüldü Türkiyede.
Bence Suriye çok önem atfetmiyordu o görüşmede. Zaten Amerika açısından Suriye çok alt kademelerde. Farkındaysanız, bir Suriye Özel Temsilcisi bile atanmadı. Dolayısıyla Türkiye ile görüşülen temel meselenin Suriye olduğunu pek zannetmiyorum. Kürtler olduğunu da pek zannetmiyorum. Daha ziyade S-400 ve Afganistan konusu görüşülmüştür diye düşünüyorum.
Türkiyenin Rojavaya yönelik tehditleri son dönemde azaldı gibi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tehdit etmesine gerek yok ki. Türkiye şu anda aşağı yukarı istediği konumu elde etti. Askerleriyle fiilen hem Efrinde hem Serekaniye ve Tılebyad mıntıkasında bulunuyor. Rojava haritasına baktığımızda, 2017ye göre kayıplar var orada. Rojava bölünmüş vaziyette. Aynı şekilde Türkiye bunu Amerikanın eliyle de yaptığı için kendisini güvende hissediyor. Kaldı ki Amerikanin siyasi olarak Rojavaya elle tutulur bir yatırımı yok.
Yıllarca Amerika Orta Doğuda bir Kürt devleti kurmak istiyor, denildi. Sizce bu büyük bir yalan mı?
Türkiyenin kuruluşundan beri bu paranoya her zaman vardı Türkiyede. Buna Sevr sendromu da diyebilirsiniz. Yani her daim Türkiyeyi çökertmek, bölmek isteyen dış güçlerden bahsediliyor. Ancak Kürdistanın 2017deki bağımsızlık referandumuna en fazla karşı çıkan yine Türkiyeyi bölmek istediği iddia edilen Amerika değil miydi? Bu bizi bölmek istiyorlar söylemi Türkiyede ordu vesayetini yıllarca meşru kıldı. Şimdi ise dış mihraklar ekonomimizi çökertiyor vb. söylemler tedavülde Kendileri buna ne kadar inanıyorlar, merak ediyorum gerçekten.
Amerika Iraka bir bütün olarak bakıyor. Irak ve Kürtler diye bakmıyor. Aynı şekilde Türkiyeye de Türkler ve Kürtler diye bakmıyor, Türkiye diye bakıyor. Tabi Irakta Kürtler Amerika için iyi bir müttefikti, özellikle IŞİDe karşı ve daha önceki süreçte.
Hem Pentagonla hem CIA ile Iraklı Kürtlerin önemli ilişkileri var. Bunun kalıcı olduğuna inanıyorum. Ama bu bir şekilde Amerikanın bağımsız bir Kürdistana destek şeklini almasını yakın gelecekte beklemiyorum. Tam tersi Amerika kendisini Ortadoğudan çekmeye çalışıyor.
Türkiye açısından en ideal durum, oradaki Kürtlerin hiçbir statüsünün olmaması ve Amerikanın onları desteklememesi. çünkü Türkiyenin öne sürdüğü en temel argüman: YPG PYD eşittir PKK. Türkiye gene de mevcut statüko ile idare edebiliyor.
Bence SDG vitrinini bayağı değiştirdi. İlk defa 2014te Rojavaya gittim, daha sonra da 2020nin Ocağında gitmiştim. Öcalan meydanlardaki posterlerinin sayısı çok azalmıştı. Bu yeni bir şey değil ki. Amerika ilk günden beri oradaki yönetime bu uyarılarda bulunuyordu. Burada mesele Öcalan posteri meselesi değil. Burada şu söyleniyor. ENKS ile görüşmeler devam ederken hep şunu duyuyorduk: PKK ile aranıza mesafe koyun. Bu görüşmelerin bir ayağı da bunun üzerine kurulurdu. Hatta öyle bir hal aldı ki sanki bütün hedef buymuş gibi. Temel hedef PKKyi Rojavadan uzaklaştırmak.
Bu ne kadar gerçekçi, ben asıl bu sorgulanmalı, diye düşünüyorum. Amerikada bir Think Tank geçtiğimiz günlerde bir rapor yayınladı ve şu ifadelere yer verdi: Suriyede SDGnin bünyesinde yetişen yeni nesil Kürtler, Kandilin etkisinden uzak, özgün bir kimliğe sahip. Tamam böyle bir kuşak olabilir. Ama böyle bir kuşağın yetiştiği bölgenin statüsünün garantörü kim?
Amerika mı? Amerika bu dayatmaları yapıyor ama orada ne kadar kalacak? Amerika siyasal olarak oradaki Kürtlerle nasıl bir angajmana girecek? Bununla ilgili bir ipucu var mı elimizde?
Yok. Peki Amerika çekip gidince oradaki Kürtleri fiziksel olarak kim koruyacak? Oradaki PKK gerçeğini kimse göz ardı edemez. Bu bir realite. 1979dan beri orada kök salan mücadele eden bir yapıdan bahsediyoruz. Daha düne kadar da IŞİDe karşı savaşta da kilit rol oynayan, diasporada son derece örgütlü olan bir hareketten bahsediyoruz. Dolayısıyla hemen çek git demekle oluyor mu? Amerika oradaki insanlara nasıl bir gelecek vaat ediyor, cevabı belli mi?
Yani siz Rojavanın geleceğini flu mu görüyorsunuz?
Evet, flu görüyorum. Ama aynı zamanda Rojavadaki süreç ve Kürtlerin Batılı güçlerin yanında Daişe karşı verdiği mücadele Kürtleri dünya nezdinde tanınmalarına ve takdir görmelerine neden oldu, sempatik kıldı. Bu da çok önemli bir kazanım.
Bu kaçınılmazdı. Biliyorsunuz PKK ile KDP ve oradaki bütün güçler bir zımni anlaşma içindedirler. PKK belli bir bölgede, KDP belli bir bölgede. Ama şimdi Türkiyenin oradaki operasyonları neticesinde örgütün daha içeriye sarkmasına neden oluyor. Bu sefer de PKK ile peşmerge karşı karşıya geliyor.
Bu yüzden sadece KDP ile değil, YNK ile de ilişkiler eskisi gibi değil kanaatimce. çünkü Türkiye ile mücadelesi o topraklarda sürdüğü nispette oradaki gruplar zarar görüyor. Mesele 2017de üç tane MİT yöneticisi kaçırılmıştı. Türkiye bu yüzden Süleymaniyeye uçuşları iptal etti. YNK de bundan dolayı ekonomik olarak ciddi zarar gördü. O yüzden Türkiye bu operasyonları yoğunlaştırdıkça ilişkiler zarar görüyor.