HDP, bir siyasi parti değildir. Bir performans partisidir. Bakın Ümit Özdağ ve Sinan Oğan bir siyasi partidir ve siyasi figürdür. Fakat HDPdeki insanlar siyasetçi değil, memurdur... Hiç kimse HDPye saygı göstermez. Neden? çünkü HDP kendisi Kürt oyuna saygı göstermiyor. Cepte olan bir şeye kimse saygı göstermez Demirtaşa olan ilgi, Demirtaştan daha büyüktür. çünkü PKKnin Kürt siyasetine vurduğu kelepçeden çıkması için en güçlü ümit olduğu için Selahattin Demirtaşa Kürtlerin kalbi ısınıyor
Eğer Kürtler adına silah kullanan adamlar Kürtleri düşünüyorlarsa bunlar da insafa gelip yeter demeleri gerek. Zaten yenilmişler. O gerillacılık oyunu bitmişKürtler Türkiyenin sahipliğine oynayacaklar. Öyle bize acıyın, azınlık hakları değil yani. Türkiye Cumhuriyeti Devletine sahip olacak Kürtler. Ama Türklere düşman olmak zorunda değiliz. Türkler bizim kardeşlerimizdir. Senin Müslüman müttefiğindir, kardeşindir.
City University of New York, John Jay College Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi olan yazar Mücahit Bilici, Serbestiyetten Mehmet Sabri Aygönüle uzun bir mülakat verdi.
Kürt siyasi hareketlerinin vaziyet alışlarını konuşalım, burada çoğul ifadeyi bilerek kullanıyorum çünkü hem HDP hem HÜDAPAR. Gerçi HÜDAPAR hl AK Partiden ayrılıp kendi partisiyle meclise katılmadı yani vekiller hl AK Parti vekilleri olarak duruyorlar. Ayrılmaya dair beklenti var ama bu neden gecikti, bunu bilmiyoruz. İki sorum olacak: HDPnin oylarındaki düşüşü nasıl yorumluyorsunuz? Bu düşüşün HDPnin ittifak mantığıyla ve siyasal performanslarıyla ilişkisi ne düzeydedir?
HDPyle ilgili kanaatlerimi seçim öncesi söylemiştim. Bana çok kızdı insanlar.
Madem siz seçim öncesi Serbest TV röportajınıza referans verdiniz, ifade edeyim: Söylediğiniz her şey doğru çıktı.
Aslında HDPnin öngörülebilir olduğunu söylemiş oldum. HDP, bir siyasi parti değildir. Bir performans partisidir.
Demirtaş en son yöre derneği gibi demişti
Hah! Eylemcilerin fazilet sinyalleyen; iyilik, güzellik, çoğulculuk performansı yaptığı bir dernektir. Bir siyasi parti değildir. Bunu siyaset açısından söylüyorum, ideolojik açıdan söylemiyorum. Hür siyaset açısından, bir siyasi parti nedir? Bakın Ümit Özdağ ve Sinan Oğan bir siyasi partidir ve siyasi figürdür. Fakat HDPdeki insanlar siyasetçi değil, memurdur. HDP, bir memur partisidir.
Kimin memuru?
Muhtemelen PKKnin memuru Yani bu konuda iddialı konuşamam ama herhalde PKKden direktif alıyorlardır. Bunda yalan söyleyecek halleri yok. çünkü azıcık kafasını kaldıranın kafasına hemen vuruyorlar ve diyorlar ki otur yerine, haddini bil münafık, sen de kim oluyorsun? Biz bedel ödedik falan fistan. E tamam, o halde, darbe yapan asker, vatan kurtaran ordular ülkeyi ilanihaye yönetsinler. çünkü bedel ödemişler.
HDPnin genel başkanları istifa ettiler, değil mi? Normalde faziletli bir davranış. Açıklamalarını dinledim, diyorlar ki görevimizi başka arkadaşlara devredeceğiz. Niye? çünkü programımızda olan şeyi, yapılması gerekeni yapamadığımız için hata bizim diyorlar. Bizim programımızda olan şey olmalı diyorlar. Memur bu insanlar, siyasetçi değil. Yani diyemiyor ki ben bu işi yapamadım; filankes yapamadı, şunu yapmak istedik ama şu engel oldu diyemiyor. Diyemezler, çünkü memurdur, atandığı için görevden affını ister,
can korkusuyla iş yapıyor. AKPde en azından bir tane siyasetçi var: Tayyip Erdoğan.
Diyorum ya, Ümit Özdağ gibi insanlık adına utanç duyulacak kişiler birer siyasetçidir. Evet. Ama HDP, siyaset yapan bir parti değildir. HDP ilerici-aktivistlerin kendilerini iyi hissetmek için, dünyaya bakın biz ne kadar iyi, güzel, çağdaş adaletli, insaflı insanlarız demek için bir araya geldiği bir partidir. Ki bunlar elit insanlardır. Yapacakları sokaklarda protesto eylemi veya bir etkinliktir. Bunun götürülüp mecliste milletvekili imkn ve mekn ve koltuklarda, Kürtler için hayat değeri olan bu koltuklarda, heder edildiği; konuşma kabiliyeti olmayan insanların mebus yapıldığı, zahiren siyasi görünen bir oluşumdur HDP. HDPnin başarısızlık sebebi kesinlikle budur.
Peki, halk neresinde bu işin? Burada da PKK yani Kürt askeriyesi diyelim, Kürtler adına siyaset iddiasındaki askeriye, tarikatvar bir şekilde insanları korkuyla kendine bağlamıştır. Yani şehitler, şehitlik damarı vesilesiyle Örgütlerin tipik davranışıdır: Feda ettirirsin ve insanları kendine bağlarsın. Bizim partimizdir, bizim için siyaset yapıyorlar diye oy veriyor insanlar. O ümitle oy veriyor. Başarısızlıkların her zaman bir mazereti vardır: Türkler izin vermedi, Devlet engel oldu vesaire. Bu mazeretin arkasına saklanıp siyasetsizliği, beceriksizliği sürdürme çabası var. Bunu da hayli estetik bir şekilde yaparlar. Entel dantel edalarla yaparlar. Siyasette entelliğin yeri yoktur. Yani şakacı olursun, şirinlik yaparsın ama bunların hepsi boştur. Bomboştur. Gençleri eğlendirebilirsin. Bunu Devlet Bahçeli de yaptı. Dedi ya bilmem Herkel, bilmem Coni Daha geniş bir kitleye de ulaştı. Hatta baktı milletin hoşuna gidiyor, tekrar etti o lafları.
HDPde de şirinlik yapan kişiler var; Selahattin Demirtaş bazen şirinlik yapıyor. Ama en azından siyaset yapma potansiyeli var. O potansiyel sürekli bastırılıyor. Demirtaşta da bağımsız hareket edebilme, yeni bir adım atma cesareti görmüyoruz henüz. Yani bir parti düşünün ki Kandildeki dinozor insanların hükmü altında kalıyor. Bu benzetmeyi şu anlamında yapıyorum: Düşünce olarak, çağı okuma itibariyle, siyaset ve demokrasiye saygı itibariyle Yani adam çıkıp diyor ki işte filan kişiyi destekleyeceğiz ve buna benzer bir açıklama yapıyor.
Kardeşim sen terörist olarak kabul ediliyorsun, eğer azıcık beynin varsa bu koşullarda böyle bir söz söylememen gerektiğini bilmen lazım. Bu sözlerin kesinlikle aleyhinde kullanılacağı çok nettir. Bu lafları ediyorsan, ya dünyadan haberin yoktur ya da kötü niyetlisin. Her halükrda Kürt siyasetinin bu tür bir zihniyetin, askeri-totaliter bir zihniyetin kelepçesi altında olması Kürtler adına büyük bir trajedidir. Yani bu olayın Türkiyeye bakan tarafı ikincil bir konudur. Kürt demokrasinin oluşması lazım.
Bugün 30 milyonluk bir millet, sokakta eylemci seviyesine düşürülmüştür. Bu, yazık bir şeydir. Kürtler muktedir olmalıdır. Ama Kürt haysiyeti yok edilmiştir Kürdün nesi seviliyor? Bakın etrafınıza Kürdün mülteci olması, ezilmesi, dövülmesi hoşlarına gidiyor. Polis saldırdı, şuramı kırdı diyerek kırılan yerini gösteriyor Kürt. Türkiyenin ilerici solcuları da vicdanlarını rahatlatmak için onlara teveccüh gösteriyor. çünkü içinden geldikleri ve üstünde durdukları imtiyazlı sınıftan kendilerini tebrie etmek ve vicdanlarını rahatlatmak için Kürtlerin mağduriyetine bakmaları gerekiyor. Solculuk, tam olarak budur: Solculuk, yoksulların özlemi değil zenginlerin vicdanıdır. İyi bir şeydir yani, ben kötüdür demiyorum. İşte mazlum Kürt, mağdur Kürt, bu solcular için bir hammaddedir. Onu tüketiyorlar. Bunun üzerinden de iyi insan oluyorlar, aktivist oluyorlar. Bu insanlar demokrat da değildir. Mesela, ben bir Kürt olarak, ya bu siyaset Kürtler için iyi bir siyaset değil, yanlıştır vesaire dediğim zaman ya bu Kürttür, bunun bunları söyleme hakkı var, en azından ona tolerans göstereyim diye düşünmezler bile.
Kürt haysiyeti ayaklar altına alınmış ve Kürtler militanlık seviyesine düşürülmüştür. Bakın, asker olmak varken kendilerine militan diyorlar, gerilla diyorlar. Millet olmak varken halk olmayı seçiyorlar. Bunlar, tenzil-i rütbedir. Kürt, kendi vatanında olmasın, sokaklarda mülteci olsun, göçmen olsun, ezilsin istiyorlar Bununla iftihar etmeye alışmış Kürt milleti ve köle ahlkı maalesef Kürt toplumu arasında yaygınlaşmış bir şeydir. Onun için her zaman şekva eder Kürtler. Şekvadan başka bir edimi yok çünkü her şeyi açıklıyor. Fakat gerçeklerle yüzleşmesine engeldir bu. Yani işte baskı var, bizi kapatacaklar, şöyle yaptılar böyle yaptılar İyi peki, senin parti olarak başarılı olup olmadığını nasıl anlayacağız?
Dar ideolojik grup partiler için, aslında, bütün suç düşmanındır. Yani dışsal sorunlardan kaynaklanan birtakım sebepler bizi geriletti yoksa biz ilerlemeye devam ediyorduk mealinde bir düşünme yatkınlığı var. Diyarbekirde yaşıyorum ve burada birtakım saha gözlemlerim var. Burada, mesela, sizin tabirinizle söylersek hamallıktan bıkmışlık hali var. Kürt halkı artık bu edilgen olma, bu hamallık pozisyonundan çok büyük rahatsızlık duyuyor. Bu çok güçlü bir iddia olduğu için kısaca izah edeyim. Mesela 14 Mayıs ile 28 Mayıs arasında Kürtlerin en çok kızdığı parti HDP idi. Ümit Özdağ ile Kılıçdaroğlunun mutabakatı açıklandığında ben alt sınıfların yaşadığı yer olan Bağlarda ve orta sınıfların yaşadığı muhit olan Diclekentte birkaç saat arayla birtakım gözlemlerde bulundum. Ne CHPnin mutabakatı, ne Özdağın geçmişi ya da aşırı sağcı ve milliyetçi oluşu hiçbirinin umurunda değildi. Söyledikleri şey şu idi: Partimiz bizi yalnız bıraktı. Yani bir anlamda kendi partilerine kızan partililer var. Bu kadar uzatmamın sebebi Demirtaşın açıklamaları: HDPnin dahil olduğu politik gelenek içerisinde hiçbir politik aktörün partiye yönelik eleştirileri bu kadar sert olmamıştı. Halkta bir karşılığı da yoktu. Mesela Demirtaşın açıklamalarının bu kadar gündem olmasının nedeni Demirtaşın eleştirilerinin halkta çok güçlü bir karşılığı olmasıdır. Halk hem Demirtaşa haksızlık edildiğini düşünüyor hem de üstüne Demirtaşın haklı olduğunu düşünüyorlar. Siz Demirtaşın çıkışını nasıl yorumluyorsunuz?
Demirtaşa olan ilgi, Demirtaştan daha büyüktür. çünkü Kürtlerin bu cendereden, PKKnin Kürt siyaseti üzerinde, Kürt demokrasisi üzerinde kurduğu kelepçeden çıkması için en yakın, en güçlü ümit olduğu için Selahattin Demirtaşa Kürtlerin kalbi ısınıyor. PKKnin içindeki ve HDPnin içindeki adamlar da buna dahil. çünkü çoğu insan, otoriter ortamda riyakr olmak zorundadır. Yani hissen, kalben bilir ki ya böyle olmuyor bu iş ama sesini çıkaramaz. Selahattin Demirtaşta bir ümit var. O bir siyasetçidir, yani siyasetin tadını almış ve yerinde duramaz. Yani öyle geri çekiliyorum lafları aslında mevcut siyasete dahil değilim demektir. Kendini HDPnin sefaletinden, başarısızlığından beri tutmaktır. Fakat tabii her seferinde olduğu gibi hemen birileri onu tehdit etmiştir veya kulağını çekmiştir. Hemen bir düzeltme istenmiştir. Programı yeterince uygulamadık gibi laflar etmesi istenmiştir. O da kitapta yazan formülü dile getiriyor. Demirtaşın bunu yapmaması lazım.
Ben Demirtaşı şahsen tanımıyorum. Onu söyleyeyim. Bir seferinde avukat ziyaretlerinden birinde bana bir selam gönderdi. Ben de teşekkür ettim. Bundan dolayı bazı salak Kürt milliyetçileri saldırmıştı.
Bizim insanımız maalesef ısırma, saldırma gibi şeylere çok teşnedir. çünkü onurlu olmaya alışmamışlar. Zengin Kürt, başarılı Kürt bizim halkımızda yankı bulmuyor. Onurlu duruş bizim halkımıza yaramıyor. çünkü alışmamış. çünkü sokakta evsiz, barksız, dilenci ve eylemci. Küçelerde eylemci olacak ve bir başkasına hizmet edecek.
Bakın Yılmaz Üzeyiroğlu diye bir iş adamı var. Tanımıyorum ama adam mertçe konuşuyor. Güzel, helal olsun işte. HDPden daha büyük bir adamdır, bu adam. Neden? çünkü izzetli. Yani Kürt haysiyetini vikaye eden bir adamdır. Pervin çakar opera sanatçısı ve müzisyen biri, çok değerli hanım arkadaşımız, başarılı bir kadın. Ama bizim insanlardaki yaygın bu politik kültür yani bu ısırma ve sokak kültürü, leş kargalığı diyebileceğimiz seviyedeki yaklaşımlar bu tür insana nefes aldırtmıyor. İnsanları bedbin edip bezdiriyorlar. Ben de bundan muzdaribim. Bunu da bu vesileyle söyleyeyim.
Maalesef insanın kendini feda etmesi, onlar için hırpalanması insana şu soruyu sordurtuyor. Yani değer mi kardeşim? Bu millet için senin kendini feda etmene değer mi? çünkü bir milletin onun için fedakrlık yapan insanlara saygıyı, en azından saygıyı gösterebilmesi lazım. Herkes şakşak istiyor. Ters bir şey söyle anında hakaretler geliyor. Bunu, genel bir semptom olduğu için söyledim. Bazı örnekler verdim. Sadece kendim için olsa bunu dile getirmek edepsizlik olabilir. Ama bu çok yaygın bir durum.
Şimdi toparlarsak şöyle bir şey var: Kürt bedeni var sadece. Kürt sadece beden haline gelmiş. Başı yok. Başka yere entegre olacak, işte şu koalisyona destek verecek, aday çıkarmayacağız, bakanlık istemiyoruz vs vs. Ne işin var o zaman siyasette?
İlginç olan şu: Doğru yere de entegre olmuyor. Mesela kanalize olduğu yer aslında çok loser yerler. Örnekse, ittifak mantığına baktığımızda kendi partisine hiçbir politik artı-değer katan partiler yok. Daha da ötesi, seçimlerde varını yoğunu Kılıçdaroğlu için harcamış bir partiden bahsediyoruz
Bakın hiç kimse HDPye saygı göstermez. Neden? çünkü HDP kendisi Kürt oyuna saygı göstermiyor. Cepte olan bir şeye kimse saygı göstermez.
Bu yüzden mi Kürt oylarını telef ettiler diyorsunuz.
Tabii. Kürtler niye HDPye oy veriyor? Veriyorsan, al işte, alacağın sonuç da budur. Kürt milletine HDP müstahaktır. Uyanmadığı ve kendine gelmediği sürece müstahaktır. Benim ümidim şudur: Kürtler HDPyi adam etsinler, demokratikleştirsinler.
HDP de Kürtlerin siyasi temsiliyetini üstlensin, adam gibi çatır çatır siyaset yapsın. Bak o zaman nasıl bütün partiler saygı gösterir. Nasıl Ümit Özdağ gibi bir adam siyaset yapınca herkes saygı gösteriyor. İnsanlar kime saygı gösterir? Sana bir şey katan veya sana zarar verme potansiyeli olana. İnsan özelliği budur. HDPnin söylemi, siyasetle ve diğer partilerle ilişkisi olmayan bir şeydir. Onlar siyaset yerine bir kitaba, bir ezbere binaen performans yapıyorlar.
Siyaset ile aktivizm arasındaki farkı açabilir misiniz?
Aktivizm, bir tür sübjektif teşhir etme halidir. Yani ben şundan rahatsızım diyebilme iradesidir. Normalde, aktivizim modern anlamda sivil toplumda vuku bulur ve siyasal alana yansır. Siyasal aktöre yönelir ve şikyetçi olduğu konuyu düzeltmek için gider kavga eder, bildiri dağıtır, eylem yapar, imza toplar ve saire. O konudaki politikaları uygulayarak şikyetlerine çözüm bulur. Bu aktörü, kendine bağlı tutar. Aktivizm küçük ölçekli şeylerdir, majör şeyler aktivizm seviyesinde ele alınmaz. Mesela uluslararası ilişkilerin aktvizmi olmaz, çünkü bu alan devletler seviyesindedir. Siyasi parti, siyaset yapar; siyasal süreçleri etkiler, ağırlık koyar. HDPde ahlkçı bir tutum var yani faziletfuruşluk var. Biz çağdaşız, ilericiyiz, çoğulcuyuz diyorlar. Benim kişilerle hiçbir alıp veremediğim yok. Yani Pervin Buldan hanımefendi kimdir? Nasıl eşbaşkan olmuş? Bilmiyoruz. Mesela Mithat Sancar çok değerli bir insan ama nasıl eşbaşkan olmuş bilmiyoruz. Bilemeyiz. Denilecek ki kurullarda tartışıldı öyle seçildi vs vs. Hepsi yalan. Bir politbüro var ve o atıyor herkesi. Tayyip Erdoğan söz konusu olduğunda biliyoruz bu süreçleri: Tayyip Erdoğan alıyor, koyuyor, kesiyor, biçiyor Orada şeffaf bir otoriterlik var. Ama burada gizli ve zehirli bir totalitarizm mevcut. Bu, çok acıklı bir şey.
Bir şeyi istediğiniz zaman ona göre hareket edersiniz. HDP ne istiyor? sorusunun cevabı yoktur. Bunu daha önce de söyledim. HDPnin ne istediğinin, PKKnin ne istediğinin cevabı yoktur. Demokrasi istiyoruz diyorlar. Demokrasi istemek, siyasete aykırı bir şeydir. Senin iktidarı istemen lazım. Demokrasi bir araçtır. O araçla siyaset yaparsın; yani siyasi parti olduğun için zaten demokrasidesin. Ne yapacaksın? Şunu iyi yapacağız, bunu iyi yapacağız. Ekonomiyle ilgili, dış siyasetle ilgili ne söylüyorsun mesela? HDP bir şey söyleyemez çünkü siyaset o yapının ufku içinde yoktur. Vatandaş niye sana oy versin?
Türkiye işte şu şu sıkıntılarla karşılaşacak diye düşündüğü zaman Vermez. Yani elinde çevreciliktir, feminizmdir vesaire gibi progresif ajandalar var sadece. Bunlar hoştur ama boştur. Bunu çok net söylüyorum. Bu ajandalar, akademisyenlerin ve aktivistlerin dünyasında her şeydir ama gerçek hayatta hiçtir bunlar. çok küçük şeylerdir. Yani kadın kotanı artırmışsın da neye yarar? Ne kazanmışsın? E, başkaları da sembolik değer nazarında partisinde bir iki kişilik yer veriyor. Diyorlar ki Kürt hareketi başarılı olmuş çünkü kadın katılımını artırmış.
Bu, politik bir başarı değil.
Yani Küçük bir kazanımdır. Ama sen kırk yıldır savaşmışsın, 30 milyon insan adına siyaset yapıyorsun. Sonuçta, senin kazandığın bu mu? Yani bu başarısızlıktır. Yani kadın veya diğer konulardaki başarı diye sunulan şeyler, toplam başarısızlık içinde bir şey ifade etmez. Siyasette eylem vardır, yüz yani sima vardır. Bir kere, bir yüz olacak. HDP memur olduğu için çifte bir kriz yaşıyor. Normalde baş olarak Öcalanı görüyorlar. Bu anlamda Kandil de yüzsüzdür, yüzleri yoktur yani. Baş, Öcalan olduğu için onun arkasında toplanarak fiiliyata geçerler.
Öcalan hapiste olduğu için Kürt siyasi bedeni, örgütünden tut demokratik unsurlarına parti vesair organlara kadar, başsız bir beden olarak kalır. Orada herhangi bir baş çıktığı zaman, diyelim ki Demirtaş kafasını uzatıp yüzünü insanlara gösterdiği zaman, yukarıdan, ya Öcalandan ya Kandilden bir kırbaç yiyip haddi bildiriliyordur muhtemelen ve o yüzü geri çekmek zorunda kalıyordur. Yüz geri çekildiği zaman tekrar kapanıyor ve beden haline geri dönüyor. Bu beden, en fazla bir başka başa entegre olur. Ve ortalıkta kafası kesik horoz gibi dolanmak zorunda kalır.
Yani hayattayım diye reaksiyon gösterir. Mesela diyor ki Öcalana uygulanan tecrit kaldırılsın. Adamın kendi böyle bir şeyden şikyet etmiyor. Yani devletin adama işkence yapacak hali yok. Öyle bir şey yok yani. Böyle bir gündem olamaz yani. Bu siyas bir gündem değil. Bu, neyi gösteriyor? Bu, eylemciliğin siyasetin yerine geçmesidir. çünkü şikyet etmen ve eylem yapman lazım. Bu eylemcilik, Kürt siyasetini öldürmüştür ve Kürt halkının demokratik olarak nefes almasını engelliyor. Onun için bir yerden patlayacak: Ya HDP demokratikleşecek ve Kürtlerin temsiline açılacak yahut başka alternatifler olacak.
HDPnin yapısal sorunlarından bahsettiniz. Demirtaşın aktif politika yapmayacağım çıkışından sonra HDPnin diline pelesenk ettiği öz eleştirimizi vereceğiz ve öz eleştiri yapacağız laflarının, sizin nezdinizde hiçbir gerçekliği yoktur o halde. Öyle mi?
Özeleştiri vermek ibaresi Kürt siyasi hareketinin insanlığa yaptığı katkılardan biri olsa gerek. Ne demek özeleştiri vermek? Yani özeleştiri yaparsın. Bir linguistik itiraz yapayım önce.
Yani ne özeleştirisi? Nerede ve ne zaman yapılmış mesela? Ben HDPyi eleştirdim diye çıkıp dediler ki bedel ödememişsin falan fistan. HDPde, ama kimsenin tanımadığı adamlar bunu dedi üstelik. Yani tanınmak önemli değil de demek istediğim Türkiyede karşılığı olmayan kişiler: çanakkalede, Bodrumda bir yerde solculuk yapan, bir eli kalem tutan, komünistlik yapan iyi kalpli insanlar Kürt siyasetinde yönetici konumunda.
Aktivizme kolunu, ruhunu kaptırmış, aktivizmden başka bir şey anlamayan birtakım insanlar Kürt siyasetinde aktördür. Bu insanlar da kendilerine verilen bu imtiyazdan hoşnutturlar yani Türkiye vitrininde, Mecliste yer almak tabii ki büyük bir şeydir. Rüyada göremeyecekleri bir konumdur. çünkü demokratik yollarla insanları etkileme ve onlardan destek alma imknları yok. Bu insanlar o konumlara getirilmelerinin karşılığında ne yapıyor?
Onlar da memuriyeti kabul ediyorlar. Gelen emri uyguluyorlar. Bir iki Öcalan bayrağı sallayacaklar gerektiğinde. Kalan zamanda işlerine bakıyorlar; kendi aktivizmlerini yapıyor, kendi solculuğunu yapıyorlar. Türkiye kamuoyuna yönelik ilericilik, çağdaşlık ve fazilet sinyallemeciliğine devam ediyorlar. Aferin onlara. Helal olsun onlara. Ama yuh olsun Kürtlere. Yazıklar olsun. 30 milyonluk bir millet, kendi siyasetini bu şekilde çarçur ediyor, heder ediyor.
Hadi Cengiz çandar, en azından Kürtlerle duygusal olarak ilişkilenebilecek biri. Yani Cengiz çandarı aday göstererek sehven de olsa düzgün bir şey yapıldı ama nasıl bir anlamı var? Dediğim gibi değerli bir insan, hakikaten Kürtler konusunda vicdanlı, insaflı, iyi niyetli bir insan. Ne kadar amaçsızca iş yapıldığının bir örneğidir bu tür girişimler. Mesela Garo Paylan kimdir? Nasıl Kürtleri temsil edebiliyor? Bu benim açımdan meçhul bir şeydir yani. Bir sürü böyle insan var, örnekleri artırabiliriz. Yani şaşırıyorum, git köylü adam getir, militan değil gerçek bir adam getir. Git eşraftan insan getir, normal insan Ama tabii Kürt haysiyeti yıkıldığı için, baş olabilecek kişiye yer yoktur. Özgür, özerk insana yer verilmiyor. O yüzden de temayüz etmiş insan işte veya bir işadamı gibi kişilere yer yok ve bu üzücü bir şey.
Saydığım insanlara bir garezim yok. Mesela Türkiye İşçi Partisi ayrılıp kendi siyasetlerini yapınca helal olsun! dedim. çünkü adam orada o esarete, HDP içindeki baskıya katlanmak istemiyor. Ki adam söyledi zaten ben Kürtlerin faşistini çekmek zorunda değilim diye çıkıştı. Haklıdır, çünkü Kürtlerin de faşistleri var. çünkü ağlaklığa alışmış, herkesi kendi bulunduğu hizaya çekmek istiyor. Oysa diğer adam solculuk yapmak istiyor, niye senin hizana gelsin? Ayrıldılar nitekim. Onlar siyaset yapıyor. Bak partilerini kurdular, milletvekillerini çıkardılar vesaire. Onlar eylemlerine devam edecekler. Ha Türkiyede küçük, minik bir şey olarak kalacaklar. Bu normaldir. Ama otuz milyon, bir milyonun davranışlarını gösteremez. Göstermemeli. Yazıktır.
Kürtleri bir azınlık partisine, bir azınlık psikolojisine, bir mağduriyete mahkm etmiş bir siyaset çürütücü bir siyasettir. Kürtlerin bunu aşması, kırması gerekiyor. Kürtler zenginleştikçe, eğitimli hale geldikçe bu ideolojik kabuğu kıracaklar. Eğer PKKnin ve HDPnin azıcık insaf ve akılları varsa, bu kelepçeyi açması, kırması ve Kürt siyasetini demokratikleştirmeleri gerekir. Eğer yapmazlarsa, demografik ve toplumsal basınç sonunda patlayacak. Şimdi negatif bir tavır sergiliyor Kürtler, oy vermemek suretiyle veya düşük oyla bunu bu tavrı sergiliyorlar. Ama yarın öbür gün bu daha da çatlayacak. Burada meselemiz bir partiye bir yapıya karşı olmak değil; HDP demokratik davrandığı zaman, Kürtleri temsil etmeye çalıştığı zaman onu desteklemiş biriyim.
Bu konuda yazılarınız tarihe geçti, bunu biliyoruz. Peki, HÜDAPAR meselesine gelelim Şahsen çok önemsiyorum, şu açıdan: Beştepede liderler el ele tutuşmuş ve zafer fotoğrafı çektirmişlerdi. 3 Türkçü ve sağcı parti ile HÜDAPAR yan yana. HÜDAPARın orada olmasının bence şöyle bir anlamı da var: HÜDAPAR Genel Başkanı o Kürt gırtlağıyla, o Müslüman sakalıyla (bunlara sembolik olarak işaret etmiyorum sadece çünkü bunlar fiziksel gerçekliğe sahipler) Türk yerine Türkiye tbirini ön plana çıkarmasıyla, Kürt diline anayasal tanınmayı yüksek perdeden ve korkusuzca söylemesiyle, aslında, bütün bunları Cumhur İttifakına yani MHPye, Sinan Oğana ve BBPye onaylatmıştır. 28 Mayıs akşamındaki balkon konuşması, Kürdün bir yandan onaylatıldığı diğer yandan bir Kürt partisinin liderine idam sloganlarının atıldığı sahneye ev sahipliği yapmıştır. Bu çelişki, Kürdün dramasıdır; siz trajedi olarak nitelendirdiniz. Bunun aşılabilmesinin yolu sizce nedir? Özellikle HÜDAPARın siyasal sisteme dahil olmasıyla
Evet Evvela bu Demirtaşa idam sloganları utanç verici bir şeydir. Onu söylemek lazım. Gerçekten utanç verici bir şeydir.
Partisinden herhangi bir kınama gelmedi ya da bu sizin söylediğiniz gibi utanç verici olduğuna dair bir laf da edilmedi
Partisi, muhtemelen, memnun olur öyle bir şeyden. çünkü partisi memur; Demirtaş ise gürültü çıkarıyor, sorun yaratıyor onlar açısından. HDP doğal bir siyasi parti değil; normal bir siyasette ya Demirtaş o partinin genel başkanı olurdu yahut da başka bir parti kurar ve partiler siyaseten rekabet ederdi. Her ikisi de sağlıklı olurdu böylece. Sağlıksızlık nedir biliyor musun? Biri nefes alırken ağzını kapatmaktır. Kapattığınız zaman kendini ifade edemez. Kendini ifade edemeyen insan bir yerinden patlar. Olay budur.
Siyaset, bir topluma nefes aldırmaktır. Bir sıkıntı mı var, mesela göçmenlerle ilgili sıkıntı mı var? Biri bunu dile getirir. Entelektüeller fikri konularda bunu yaparlar, siyasiler pratik düzeyde onu yaparlar. HDPnin elinde Kürt oyu var, tekele alınmış. Garanti bir oy. Onun üstünde oturuyor. Silahlı bir örgüt var; kıpırdayana hain, işbirlikçi, burjuva filan diyorlar.
Kendilerini eğitimli, akıllı zannediyorlar. Oysa cehaletin dibindeler: Entelektüel olarak, fikri olarak tam bir cehalet hükümferma. Ama böyle entel dantel geçinerek, birtakım evrensel söylemlerle, birtakım teorilerle kendilerini avuturlar, bir şey yaptıklarını sanırlar. Hlbuki bütün başarıları, gördükleri saygı, silahlı oldukları içindir. PKK veya HDP azıcık bir saygı görüyorsa, silahlı olduğu içindir. Onu kaldırsan, kimse yüzlerine bakmaz. Entelektüel olarak, evsiz barksız kalmış gariban muamelesi görürler.
Dünyada şiddetin de terörün de yeri vardır. Namusun söz konusu olursa, hıfz-ı hayat için, bir milletin izzeti için insanlar savaşır. Ona savaş denilir. Muhatabın seni hain veya terörist ilan edebilir ama mertçe savaşırsın; savaşın kurallarına göre savaşırsın. Burada böyle bir davranış görmüyoruz. Bir milletin meşruiyetini, yani Türkler nezdindeki saygınlığını, almışsın götürüp çöplükte harcamışsın. PKKnin Kürtlere yaptığı budur. Bu ne demektir? Kriminalize ediyor bütün Kürtleri, Kürt siyasetini, HDPyi kriminalize ediyor. Sonra tabii verim alamazsın; çünkü özgürlük yok, özgürlük yoksa başarılı siyaset yapamazsın. En az bir kişi özgür olmalı ki siyaset yapabilsin. HDPde bir tane, PKK dünyasında bir tane özgür insan yoktur; dolayısıyla siyaset pratiği sergilenmiyor.
Şimdi HÜDAPARa gelelim. HÜDAPAR da PKK gibi silahlı geçmişi itibariyle kriminal bir bagajı olan bir hareket ve insanlık dışı zulümlere girmiş bir harekettir. Bunu söylemek lazım. Ha, birtakım meşrulaştırmaları olabilir bu zulümlerin. Bize saldırılıyordu, kendimizi korumak için yaptık, gibi laflar edebilirsin. Orada, karanlık bir taraf var. Herkes için. Buna devlet de dahil, PKK de dahil Hizbullah örgütü de dahil. Fakat ben her hlükrda Kürtlerin demokratikleşmesini destekliyorum. PKK sivilleşmeyi başarsa, silah bıraksa olumlu bir şeyler yaşanır. Aynı şeyi Hizbullah için de geçerlidir. Ve herhangi bir Türk örgütü için de geçerlidir. Demokratikleşmek, sivil mücadeleye geçiş hayırlıdır. çünkü masumlara zarar vermemiş oluyorsun, kimseyi incitmemiş oluyorsun. Davanı zulmüne girmeden dile getir. Dolayısıyla HÜDAPARın siyaset yapması sağlıklı bir şeydir. Bu siyaseti yaparken HDP karşıtlığı, PKK karşıtlığı üzerinden yürütmesi de bölgesel dengeler açısından bir nebze anlaşılabilir bir siyasi pozisyon. Ama bir nebze.
Savunu yapma gibi anlaşılmasın ama son seçimde bunu yapmadı. Mesela, hiçbir şekilde PKK ile polemiğe girmedi
çünkü HÜDAPAR siyaset yaptı. Ve ulusal ölçekte önemli hale geldi. çünkü en küçük kırıntılar bile siyasi olarak değerli hale geldiği için o da değerlendi. Gitti, bir ittifaka dahil olduğu, orada hürmet gördü. Milletvekilliği alarak bunu yaptı. Bu birkaç açıdan hayırlı bir şeydir. HÜDAPARın daha sivil ve demokratik düzene oturması açısından iyidir. Kürtlük konusundaki ciddiyetleri de saygıdeğer bir şeydir. HDP ondan ders almalıdır.
Kürt sokağında şöyle bir espiri dönüyor. Müsaadenizle zikredeyim. Diyoruz ki galiba HÜDAPAR, HDPyi Kürtleştirecek. Kürtçeye, Kürt diline, Kürt kültürüne daha fazla vurgu yapmasını hatta belki Kürt İslamına (varsa böyle bir şey) yönelmesini sağlayacak
Evet. çünkü HDPnin aslında Kürtlükle ilgisi yok. HDP, Kürtlükten utanıyor. Bunu çok net söylüyorum. Şu anlamda utanıyor: Onu bir kimlikçilik, bir etniklik olarak görüyor. Kendini de şöyle görüyor: İlerici ve çağdaş. İlerici çağdaşlık partisi diye yd ediyor kendini; işte kadındır, çevredir, demokrasidir vesaire güzel şeyler söyleyen çamura, işe, tamire girmeyen bir pratiktir bu. Yani bir anlamda performans sanatçılığı yapıyor. Diyarbakırda bir sanat sokağı vardı.
Evet
Orada performans yapsalar alkışlayacağız hepsini. Güzel şeylerden bahsediyorlar, çevrecilik gibi; ağaç dikmeli eylem yapsalar, Allah razı olsun denilir. Ama siyaseti bir aktivizme indirgediğiniz zaman saygı göremiyorsunuz ve rasyonel olamıyorsunuz. Rasyonel olmak şu demektir: Benim şu şartlarda çıkarım nerededir? Tayyip Erdoğan senin babanın düşmanı değil ki. Adam Kürt düşmanı değil, bu çok net bir şey. Adam siyaseti için Kürte düşmanlık da yapar. Türkçü de olur, İslamcı da olur, her şey olur. Kılıçdaroğlu da yaptı. Gitti, Türkçüyle konuştu. çünkü iktidar eğer o şekilde elde edilecekse, yapması doğru olandır. Senin iktidar olmak için MHPyle de oturup konuşman lazım. Siyasi parti olmak budur çünkü. Sen iktidar olursun veya birilerini iktidar edersin ve bu vesileyle muktedir olursun, faydalanırsın. Eğer muhalefetteysen de iktidar olmak için çalışırsın. HDP iktidar olmak için çalışmıyor. Onun ideali, ufku en fazla muhalefet olmaktır.
Politik parti değil derken ki kastınız iktidarı hedefleyememesi, iktidar ufku olmaması mıdır?
Tabii, evet. Aktivizm muhalefet eder; çünkü şikyet eder. Bir mektup yollar. Siyaset aktivizmi öğütür, tercüme eder. Bir siyasi partinin amacı, iktidara gelmektir. HDPnin amacı iktidara gelmek değil, iktidarı bloke etmek. Bunu eleştirmenler yapar. Yapısökümcülük yaparsın. Bak faşizm işte burada, iktidar baskı yapıyor dersin. Bu, siyaset değildir bana göre. Muhalefette bu tür şekvaya, protestoya yer var tabii ki ama aynı zamanda iktidarı istiyor olman lazım. Bu ufuk gelişmediği sürece, Kürt siyaseti Kürtlere bir şey sunamayacak. Kürt siyaseti dönem dönem oyları alıyor.
Partililerin bir kısmı hapse mahkm ediliyor. Telef olma mengenesi gibi yani, bir canavar var ve gelip temsil salahiyeti topluyor. Sonra bu salahiyet vasıfsız insanların eline veriliyor. Bu vasıfsız insanlar gelip mengenenin altına giriyorlar, eziliyorlar, öğütülüyorlar. Derken büyük bir endüstri oluşuyor: Kürt sorunu endüstrisi. Akademisyenler sıralanmışlar, bakın Kürtlere nasıl baskı yapılıyor, işte faşist rejim, falan fistan diyerek buradan kendilerine tez çıkarıyorlar. Kolayca burs ve fon buluyorlar. Bazen Viyanada toplaşıp eylem yapıyorlar; oradaki Avrupalılar da Kürtlere acıyor. Acıdıkları için bunlara para veriyorlar, makalelerini yayınlama imknı sağlıyorlar. Güya bu erdemliler, bir azınlığın haklarını savunuyorlar
Bu endüstrinin failleri leş kargası gibi etrafta durmuş ve HDPye, PKKye en küçük eleştiriye işte Kürt düşmanı! diye çıkışıyorlar. Ben bunu şahsen yaşadım. HDPyi bir panelde eleştirdiğim için ki orada HDP mensubu milletvekili arkadaşlar da vardı. Ardından aleyhimde kampanya yapıldı ve yani benim bazı üniversitelerdeki panellere katılımıma engel olmak için eylemcilik yaptılar.
Bunu düşündüğüm zaman, ne kadar zavallıca! Bunu yapanların önemli bir kısmı Türk solcusu; Kürtler üzerine tez yazan insanlar. Ben Ferqnden çıkmış, Silvan Lisesi mezunu bir Kürt ve Kürtler için kendi çapımda söz söylemeye çalışan biri, aynı zamanda akademisyen, aynı zamanda da Kürt mahallesinde belli bir temsil kabiliyeti olan biri olarak konuşuyorum. Yani hiçbir şeyime saygı göstermiyorlarsa bile, en azından orada susmaları gerekir. Durup düşündüm ve dedim ki yani bu halk böyle bir duruma izin veriyorsa, bu halk için insanın kendini feda etmesi ne kadar anlamlı bir şeydir! O kadar sağlıksız bir noktadayız.
Bu aktivizm ve Kürt sorunu endüstrisi, sembolik sermayesini buradan çıkaran geniş bir kitlenin, bunu mevcut haliyle sürdürme eylemidir. Yani ne kadar çok Kürt mülteci olsa, yerinden olsa, dayak yese, baskıya uğrasa bu aktivistler için sosyal medyada gösteriler yapmada yahut makaleleri ve kitapları için burs bulmada bir malzeme haline geliyor. Bu kişilere göre hiç kimse Kürt hareketini eleştiremez. Niye kardeşim? Kırk yıldır savaşıyorsun. Ne elde etmişsin? Neyi başarmışsın? Hesap vermesi lazım. Yok, hesap vermezlik zırhını kuşanacaksın ve birde demokrasiden bahsedeceksin. Kim saygı gösterir buna? Hiç kimse saygı göstermez.
HDPnin saygı görebilmesi için bir kere bir başkanı olacak, yani bir lideri olacak. HDPnin bir lideri yoktur. İkincisi, iktidar isteyecek. İktidarı istemiyorsan, seninle ne diye uğraşalım? Siyasetçilerin tek amacı iktidardır, güçtür. Yani biri çıkmış laf söylüyor. Üstüne basar geçerler. Nitekim öyle oldu. Üstüne üstlük birde kriminal vaka durumundasın; dokunsan sana virüs bulaşacak duruma geldi. Adam gözüme görünme diyor, sen de orada dilenci gibi dolanıyorsun.
Kürt toplumu, Kürt siyasetinin ilerisindedir. Fakat hür hale gelmemiştir. Kürt toplumu o mengeneyi kıracak, başka yolu yok. Eğer bunların aklı varsa, toplumun bu gerçekliğini, ihtiyacını görüp demokrasi ve insanlık nmına, eğer kalmışsa Kürtlük adına demokratik teneffüs kanalını açmaları lazım ki oksijen gelsin. Eğer yapmazlarsa, ya bu toplum buna layıktır ya da bunu kırması lazım. Bir şekilde de kırılır.
Yavaş yavaş sona doğru geliyoruz. Birde Türkiyeyi konuşalım istiyorum. Yani tabii ki de Kürtleri konuşmak, İslamcıları konuşmak Türkiyeye mündemiçtir; kastım Türkiyenin geleceğini konuşmak. 14 Mayısta Cumhur İttifakının mecliste çoğunluk olduğu, 28 Mayısta Cumhurbaşkanlığını yeniden Erdoğanın kazandığı Türkiyeye bakıldığında şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Belki de tarihinde hiç olmadığı kadar sağcılaşmış bir parlamento var, üstüne birde sağcı eğilimin aksi bir istikamette bir kabine oluşturuldu. Teknokratlardan oluşan, ideolojik angajmana çok fazla tamah etmeyen Bakanlar. Sağcılaşmış parlamento ve teknokratlaşmış bir Bakanlar Kurulu var. Yakın ve orta vadede Türkiyenin geleceğini nasıl okuyorsunuz?
Türkiyenin genel gidişatı Şu anda tabii içerideki politik ortam çok gergin ve çok yüklü olduğu için, yaralar çok taze olduğu için bazı şeyleri konuşmak veya yorum yapmak zor olabiliyor. Geçen gün Twitterda da yazdım. Geert Wilders isimli Hollandalı ırkçı siyasetçi geçenlerde Türkiyeye çatmış. Erdoğanın yeniden seçilmesi üzerinden İslam düşmanlığı yapıyor. Erdoğanın İslamı temsil ettiğinden değil ama mesele şurada: Hükümet her zaman propaganda yapıyor, habbeyi kubbe yapıyor, abartıyor vesaire. Ama bazı gerçeklikler de var. Şuna inanıyorum: Dış politika konusunda Türkiye bağımsızlık çizgisine girdi. Bazı insanlar bunu görmek istemiyor. Bir taraftan Rusya bir taraftan Amerika, bir taraftan başka dengeler Dış gözlemciler bile Türkiyenin uluslararası ilişkilerde bağımsızlaştığını ve rasyonel bir siyaset izlediğini görüyorlar.
Dış politikada
Evet. Yani Afrikaya açılmaktan tutun Müslüman ülkelere açılmaya kadar daha emperyal diyebileceğimiz, Neo-Osmanlıcılık vesaire adını ne koyarsınız koyun, hiçbir önemi yok. Her devlet bunu yapardı. Yani yapması gerekir, eğer rasyonel ise. Devletlerin dini imanı yoktur. Devletler menfaatlerini takip ederler. Bu çok net bir şeydir yani. Türkiye uluslararası arenada eskiden rasyonel siyaset yapmıyordu. Memur siyaseti yapıyordu önceden, güvenli sularda demir atmış, Doğuya sırtını dönmüştü, sadece Batıya bakıyordu. Bir takım güzellikler geliyordu Batıdan. Yasanın üstünlüğü mesela, kanuna tbiiyet; birtakım demokratik kurumlar, halkın hazır olmadığı kadar demokratik kurumlar bile vardı, kadına seçme seçilme hakkı verilmesi gibi olumlu şeyler oldu.
Bunların hepsi alkışlanacak şeyler. Ben Avrupa Birliğinin, Türkiyenin demokrasi kültürü açısından çok değerli olduğunu düşünüyorum ve bizim toplumumuz üzerinde ne kadar olumlu etkisi varsa baş göz üstüne derim. Fakat aynı zamanda Türkiye bir devlet olduğu için, bu devletin rasyonel bir dış politika yürütmesi, olması gereken bir şeydir. Ve AKPnin devrimci davranışı, pek çok açıdan devrimci davranışı dış siyasette de yankı bulmuştu. O dengeyi büyük ölçüde başarılı bir şekilde yürüttüklerini düşünüyorum. Uluslararası arenada Türkiyenin belli bir saygınlığı var, bir ağırlığı var.
Tabii abartılan ve propagandatif amaçlarla kullanılan şeyler var ama bunun bir gerçeklik boyutu da var. Türkiye Afrikada faal olmaya başladığı zaman Afrikadaki Mali yahut Senegal Fransıza mecbur kalmıyor. Muhtaçtır her halükrda ama mecbur kalmıyor; çünkü başka alternatif yarattığın için o insanın hürriyetine de katkı yapıyorsun. O zaman, Macron Afrikalı siyasetçinin sırtına elini atıp artistlik yaptığında ya da üst perdeden bir şey yaptığı zaman Afrikalı adam onu kenara itebiliyor. Türkiyenin dış politikadaki adımları bence çok doğru yolda. Bu, illa bir partiye yormamız gereken bir şey değil. O motivasyonla konuşan biri değilim. Ama o noktada iyi gittiğini düşünüyorum.
Dış politikadaki itibarına dair minör bir örnek verebiliriz: Cumhurbaşkanı Erdoğanın Göreve Başlama Törenine, birçok devlet başkanı, başbakan, çok sayıda bakan ve uluslararası kuruluş temsilcileri katıldı.
Evet. Şunu da eklemek isterim: Savunma sanayiinde bir başarı var. Bunu inkr etmenin, hafife almanın lemi yok. Erdoğan bilerek Bayraktar ailesini Kılıçdaroğlu veya Millet İttifakıyla sürtüşmeye sevk etti. çünkü insanlar başarıyı istiyor; şevketli, şaşaalı bir millet; başarılı yani muhtaç olmaktan çıkmak istiyor. Bu onun hakkıdır ayrıca.
Bir şey daha söyleyeyim. Genel Kürt siyasetinin zehirlenmesinin bir boyutu, buna Kürt milliyetçileri de dahil, şudur: Türklere düşmanlık yapmayı bir meziyet sanıyorlar. Bu çocukça bir davranıştır. Yetişkin olamamanın, kemale erememenin bir işaretidir. O çocuksu, korunaklı alanda öcüler var: Milliyetçiliğin özelliklerinden biri de ben iyiyim öteki kötü idrakidir.
Evet, millet olacaksın ama aynı zamanda akıllı olacaksın, olgun olacaksın yani. Türkler, Kürtlerin düşmanı değil. Türkler, bizim birlikte yaşadığımız bir millet. Meselemiz Kürt haysiyetinin ayağa kalkması, Kürtlerin devletin sahibi olmasıdır. Bunu sağlamak için mücadele edeceksin.
Bunun için Türkle kavga etmen gerekiyorsa edersin. Eğer Türk kardeşin senin hukukuna riayet etmiyorsa kavga edersin. Türkler de saygı gösterir bu kavgaya. Anlatabiliyor muyum? Kürt milliyetçiliği diyor ki biz bayrak istiyoruz, bağımsızlık istiyoruz, toprak istiyoruz ve sair. Türkler şeytandır, faşisttir, kötüdür diye devam ediyorlar. Bu çocukça bir şey. Seni şekere, bayrağa, toprağa hakkın var. Ona da tamam. Bağımsızlığa, özgürlüğe, egemenliğe hakkın var.
Ondan aşağısı zaten aşağılanmak demektir. Kürtlerin bağımsızlıktan, devlete sahiplikten, tanınmaktan aşağısına razı olmaları aşağılanmayı kabul etmeleri anlamına geliyor. Benim bu konudaki pozisyonum budur. Fakat Kürt milliyetçiliğinin görmediği şey ve yaptığı büyük hata şudur: Kürtleri ayağa kaldırmak illa Türkleri aşağılamak ve şeytanlaştırmak anlamına gelmez. Türkiyenin başına kötü şeylerin gelmesi Kürtler için iyidir diye düşünen çok insan var. Bu çok büyük bir felakettir, yanlıştır, hatadır. Hiçbir zaman bir Rusya, bir Amerika ve kimse gelip sana bir şey vermeyecek. Bu, Ermeniler için de geçerlidir. Türklerin içinde Kürtler yok olsun vesaire diyenler de ahmaktır, cahildir.
Meselemiz şudur: Kürtlerin hürriyeti ve egemenliği Türklerin şeytanlaştırmasını gerektirmiyor. Ben şuna inanıyorum: Dünyada güçlü bir Müslüman devleti olmalı ki ihtiyaç olduğunda Müslümanların hukukunu savunsun. Dünyada en az bir tane güçlü Yahudi devleti olmalı ki, bir yerde bir Yahudiye bir şey olduğu zaman gidip onun hukukunu savunsun.
Onun için ben Yahudilerin devlet hakkını savunuyorum, çok net söylüyorum bunu. Kürtlerin bir devleti olmalı ki bir Kürt bir yerde hırpalandığı zaman onun hukukunu müdafaa etsin. Bu Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi de olabilir, ondan daha büyük Kürt devleti olan Türkiye de olabilir. Ama Türkiyenin Kürtlerin devleti haline getirilmesi lazım. Ve Kürtlerin davası bu olmalı. Yoksa bize haklar verin demek, bunlar dilenciliktir; işte sizi demokratikleştireceğiz vesaire bunlar eylemciliktir. Kürtler direkt egemenliğe talip olmalılar. Türkiye Cumhuriyeti egemenliği bizim egemenliğimizdir, bizden çalınmış egemenliktir. Ortak olarak kurduk bu devleti, egemenliğin ortaklığına taliptir Kürtler. Ve bunu sağlayacaklar. Bunun için mücadele etmeleri lazım. Ama Türklere düşman olmak zorunda değiliz.
Türkler bizim kardeşlerimizdir. Türkler niye düşman olsun ki? Senin Müslüman müttefiğindir, kardeşindir. Komşudan öte bir şeydir. Ermeni de bizim kardeşimizdir. Bu noktada Kürt düşüncesinin dar bir zihniyete hapsolması büyük bir sıkıntıdır. Şimdi bazı şeyler söylüyorum, yanlış anlaşılmasın diye bu açıklamaları yapmam gerekiyor. Türkiyenin başarılı olması Kürtlerin hayrınadır. Kürtler zayıf bir Türkiyede daha özgür olmayacaklar. Zengin, başarılı, onurlu, izzetli bir Türkiyede daha başarılı olacaklar. çünkü on beş bin kişi değilsin, otuz milyonluk bir milletsin. Bir süre sonra Türkiyede çoğunluk Kürtler olacak. Ve Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin de devleti devletidir zaten. Bizim devletimiz bizden çalınmış ve onu geri alacağız diye düşünmeli Kürtler. Onu geri almak için de gerektiğinde kavga edeceksin. Ama her zaman onurlu ve izzetli olacaksın. Sivil ve demokratik gücün varsa, onu kullanacaksın. Otuz milyonluk bir milletin silah kullanması meşru değildir.
Sen sivil olarak dünyayı sallayabilirsin. Bunu yapmıyorsun. Kriminalize ediyorsun otuz milyon insanı. Bu kabul edilir bir şey değil. Nerede bir tane başarılı adam varsa onu aşağıya çekmek istiyorsun; herkes militan olsun, sokaklarda serserilik yapsın, sana oy versin, şikyette bulunsun, eylemlere gitsin vesaire. Kürt izzetinin ayağa kaldırılması gerekiyor, Kürt haysiyetinin restore edilmesi gerekiyor. Ve bu, Kürtlerin devlete malikiyet, yani sahiplik yapmasıyla olacak. Bu da, Türkiye Kürtlerin devletidir diyerek, o malikiyeti geri alarak yapılacak bir şeydir. Bunun için her türlü mücadeleyi yapacak. Her türlü mücadeleyi.
Türkiyenin başarılı olması Kürtlerin hayrınadır, Kürtlerin başarılı olması Türklerin hayrınadır. Türkiye sadece kendine Türk diyenlerin devleti değildir; aynı zamanda Kürtlerin de devleti haline gelmesi gerekir. Eğer bir demokrasiden bahsediyorsan, demokrasi budur. Ama bu siyasetle olur, demokrasi istiyoruz demekle olmaz. Türkler bunu bilecek ki saygı duysun. Yani PKK ne istiyor? Türkler bakıyor anlamıyor. Bir şey görmüyor çünkü. Ne istediği belli değil. HDP ne istiyor Allah aşkına? Hiç kimse bilmiyor. HDPliler de bilmiyor. Sorun, bilmezler; Türkler hiç bilmiyor. Adamların korkması normal tabii. Düşman bile olacaksan net düşman ol. Şunu istiyorum, şundan dolayı sana kızgınım, şundan dolayı seninle savaşıyorum demek lazım. Böyle bir şey yok bu adamlarda.
Uzattım, toparlarsam, ben Türkiyenin geleceğini olumsuz görmüyorum. Yani ekonomik çalkantılar olur belki ama demografik ve jeopolitik bir realite var. Türkiyenin modernleşmesi tamamlandı. Modernleşme dindarlara indi. AKP ve İslamcılık konusunu konuşurken az biraz değindik. Bir de Kürtlerin modernleşmesi yaşanıyor. Bu iki modernleşme aynı düzleme geldiği zaman bu toplum atılım yapacak. Bu atılım, bölgesel olarak da Suriyedeki Kürdistan üzerinde, Irak Kürdistanı ve İran Kürdistanı ve diğer milletler üzerinde olumlu etkilerde bulunacak.
Türkiyenin başarılı olması, bölgesel lider olması, dünyada ağırlığı olan bir Müslüman devlet olması çok önemlidir. Pakistanın başarılı olması çok önemlidir Müslümanlar için. Dünyada eğer birilerinin nükleer silahı varsa, nükleer silahı olan bir Müslüman devleti olması doğru olandır. çünkü devleti olmayan, sokakta tekmelenir. Yani devlet olmak, toplu halde özgür olmak demektir. Devlete karşıyım diyenler cahil insanlardır. Bireylerin ortak özgürlüğü, o özgürlüğün yukarı çekilmesidir, zaten bunun ismi devlettir. Eğer o özgürlük gasp edilirse, buna otoriterizm diyoruz. Yani demokratik olmayan versiyonu. Ama devletsizlik diye bir şey yoktur.
Bunu istemek, tam bir cehalettir. Ulus-devletin bittiği düşüncesi, mutlak olarak yanlış bir şeydir. Dolayısıyla ne ulus bitmiştir ne devlet. Bitemez; zira ulus modernliğin gereğidir, kaçınılmazdır. Ulusu açarsın, değiştirirsin. Yani etnik olmak zorunda değil. Ama ulus şartı, ulus aynı dili konuşan, aynı siyasal evrende, havuzda yüzen balıkların toplamına ulus deniliyor. Ulusu nasıl kaldıracaksın? Eğer suyu çekersen, balıklar ölür. Akvaryuma alırsan o da küçük bir ulus olur. Ulustan çıkış yok. Devletin bittiğini düşünmek insanların özgürlüğünün tekrar antik çağa geriletmektir; devletsizlik orada hkimdir, herkes dağ başında, orada zaten o özgürlük var.
Bu açılardan da yani Kürt siyasetinin kendini formatlaması gerekir. Eğer Kürtler adına silah kullanan adamlar veya insanlık adına kullananlar, Kürtleri düşünüyorlarsa bunlar da insafa gelip yeter demeleri gerek. Zaten yenilmişler, İHAlar, SİHAlarla o iş bitmiş yani. O gerillacılık oyunu bitmiş Türkiyeyle ilgili arkadaş, böyle bir çatışma şeyimiz yok diyeceksin. Otuz milyon Kürdü kriminalize edip Kürtlerin özgürlük potansiyelini boğuyorsun. O zaman Kürtlerin başına belasın. Bir an önce bitsin, kurtulalım, siyaset mümkün olsun. Kürtlerin kimseye ihtiyacı yok ki. Kürtler Türkiyenin sahipliğine oynayacaklar. Öyle bize acıyın, azınlık hakları, şu bu filan değil yani. Türkiye Cumhuriyeti Devletine sahip olacak Kürtler. Bu kadar!