RÖPORTAJ | Orhan Miroğlu: Millet İttifakı bir tek HDP seçmeninin oyunu hak etmiyor!

PeyamaKurd - Türkiye’de seçim tarihi yaklaşırken, gerek ana akım gerekse muhalefetin gündemi ‘partiler, ittifaklar ve seçim’ oluyor. 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en önemli iki ismi, Erdoğan ve Kılıçdaroğl...

Haberler 22.03.2023 - 15:40 Son Güncelleme : 12.03.2025 - 19:34

PeyamaKurd - Türkiyede seçim tarihi yaklaşırken, gerek ana akım gerekse muhalefetin gündemi partiler, ittifaklar ve seçim oluyor. 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en önemli iki ismi, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu aday olduklarını duyurdular. Gerek AK Parti gerekse ana muhelefet partisi CHP, ittifaklar kurarak seçimlere giriyorlar. AK Partinin HÜDA-PAR hamlesi eleştirilere neden olurken, altılı masanın ve HDPnin nasıl bir yol izleyeceği ise hala akıllarda soru işareti olarak yer edinmiş durumda.

Türkiyede yüzyılın felaketi olarak ifade edilen yıkıcı depremin etkileri de devam ederken, sel felaketi de beraberinde geldi.

Tüm yaşananlar ve gündemdeki olayları AK Parti MKYK üyesi 25 ve 26. Dönem Mardin Milletvekili ve, Yeniyüzyıl, Kürtler ve Bağımsızlık kitabının yazarı Orhan Miroğlu, PeyamaKurde derin bir anlatımla değerlendirdi.


Seçimlere çok az bir zaman kaldı. Gerek ittifaklar gerekse partiler çalışmalarını hızlandırmış durumda. Cumhur ittifakı olarak bu seçimleri nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye son çeyrek asırda, ancak bir yüzyıla sığabilecek çok büyük siyasi ve toplumsal olaylar yaşadı, darbe girişimleri, PKK ve DAİŞe karşı yurt içinde ve yurt dışında sürdürülen mücadele, sınır ötesi askeri harekatlar, 15 Temmuz, ekonomide bütün dünyada yaşanan durgunluk ve krizler, Covid, yarattığı sonuçlar ve nihayet 6 Şubat depreminde 11 ilde yaşanan felaket ve yıkım. Bu ortam içinde yapılacak olan seçimleri Cumhur İttifakı olarak Türkiyenin bir yüzyıl seçimi, hatta sonuçları itibariyle önümüzdeki yüzyılları da etkileyecek bir tarihi seçim olarak görüyoruz. Yaşanan sorunlarla mücadele etmek için en önemli iki unsurun siyasi istikrar ve güven olduğuna inanıyoruz.

Bizim seçim stratejimiz ağırlıklı olarak deprem felaketinin yarattığı sonuçları hızla iyileştirme, insanların barınma, sağlık ve eğitim hakkı ile yoksullukla mücadele konularında ülke çapında bir duyarlılık yaratma ve devletin kurumlarını bu programa hazırlama

Seçim kampanyalarında müzik kullanmayacağız, ülkemize hakim olan acının ve yasın farkında olduğumuzu ortaya kıyan bir seçim kampanyası sürdüreceğiz. Zaten seçim takvimi de görülebileceği gibi geniş bir zamana yayılacak gibi görünmüyor, sahalara çıkma aşağı yukarı üç haftalık bir zamandan ibaret.


Altılı masanın adayı da belli oldu. Kamuoyunda paylaşılan anket sonuçlarına göre seçimlerin ikinci tura kalacağına kesin gözü ile bakılıyor. AK Parti, en büyük rakibi CHPnin gidişatını nasıl görüyor?

Güzel soru. Sondan başlayayım, diyorsunuz ki, CHPnin gidişatını nasıl görüyorsunuz? Valla CHPnin gidişatı, savrulması, kendi içindeki fikir ayrılıkları, bu partiyi vizyonsuz bir parti haline getirmiş durumda.

Sayın Kılıçdaroğluna CHPliler, gece mücahit, gündüz ülkücü roller biçiyor! Karar veremediler CHPliler, Kılıçdaroğlu bir mücahit, bir ülkücü ya da bir sosyal demokrat mı? Eh arada bir CHP Diyarbakır başta olmak üzere Kürt şehirlerine gidip Kürtlere, oyunuzu verin AK Partiyi yollayalım sonra da sizin taleplerinize bakarız, ama öyle fazla da bir arada görünmeyelim, Meral hanımı küstürmeyelim! Diyorlar! Bu tutarsız politika güven değil, güvensizlik yaratıyor.

Millet İttifakının Türkiyeyi yönetmek için öngördüğü model, Iraklılar, Suriyeliler ve Kürtler daha iyi bilirler, tam olarak bir BAAS modeli! Yani patrimonial bir iktidar biçimi! Bu iktidar biçiminde ne temsili demokrasiye, ne katılımcı demokrasiye yer var!

Şunu söylüyorlar;

Biz iktidara gelirsek, Cumhurbaşkanıyla beraber 6 kişi daha aynı ve cumhurbaşkanıyla eşit haklara sahip olarak görev yapacak! İki belediye başkanı ve dört siyasi partinin genel başkanları Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görev yapacak. Kararlar tamamen oy birliğiyle alınacak! Böyle bir iktidar ortaklığından bir tek ulusal kararın alınabilecek olması çok şüpheli! Burada şaşırtıcı olan da yüzde bir hatta binde 20-30 gibi oranlara sahip ve tek başına bir milletvekili dahi çıkaramayacak olan dört parti liderini en az 27 milyon alarak seçilmiş olacak olan bir cumhurbaşkanıyla eşit hak kullanacak olması! Dünya demokrasi tarihinde bir örneği daha yok bu modelin! Güçlendirilmiş parlamenter sistemden anlaşılan buysa, vah Türkiyenin haline!

Millet İttifakı bir çeşit koalisyon, ama geçmişteki koalisyon hükümetlerinden bile çok geri bir koalisyon anlayışı. çünkü geçmişteki koalisyon hükümetlerinde temsil edilen partiler, kendi seçmenleri ve milletvekilleri olan partilerden oluşuyordu.

Hiçbiri %15-20den aşağı oy almıyordu. Burada İyi Parti ve CHP dışında barajı aşan parti yok. Diğer dördü sembolik ve tek varlık sebepleri Sayın Erdoğana duydukları nefret, bir hesaplaşmayı temsil ediyor olmaları!

Ama dönüp Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Akşenere diyorlar ki, bize Mecliste grup kuracak sayıda milletvekili verin, sonra da bakanları paylaşalım, sonrada cumhurbaşkanı yardımcısı olalım ve biz onay vermeden hiçbir karar verme yetkisi olmasın Cumhurbaşkanının! Böyle bir siyasi ortaklıkla Türkiye yönetilemez! Seçmen de sanırım bu gerçeği görüyor. Güven ve istikrarı öncelleyecek diye düşünüyorum. Türkiyenin siyasi krizler yaşamaya tahammülü yok bugün. Kaldı ki, Güçlü liderlik ve güçlü devlet yönetimi, bugün bütün dünyada bir trend halinde ve yükselişte.

Ben birinci turda seçimin sonuçlanacağını düşünüyorum. Cumhurbaşkanımız kamuoyu yoklamalarına göre HDP dahil (yüzde on oy alıyor bu partiden) bütün partilerden oy alabilen tek aday.

Bazı anketlere göre %50 ve üstünde oy alıyor ama AK Partinin oyları da %37-40 civarında. Birinci partiyiz ama cumhurbaşkanının oy potansiyeliyle parti arasındaki fark, aşağı yukarı on puan.

Ama seçim ortamında bu farkın çok azalacağını düşünüyorum. İstikrarsızlığı seçmen istemeyecektir. Cumhurbaşkanlığını verip, meclis çoğunluğunu elinden almak sağduyulu bir tercih olmaz çünkü. Seçmenin bu gerçeği unutmadan ve fark ederek sandık başına gitmesi için de AK Partinin aday tercihlerinden tutun da seçim beyanatlarına kadar birçok faktör önem arz edecektir.


HÜDAPAR ile Cumhurun ittifakı kamuoyunda sizin açınızdan olumsuz bir hava yarattı gibi görünüyor. çoğu kesim HÜDA-PAR için Hizbullah ve Türkiye düşmanı iddiasında bulunuyor. Bu ittifakın ana teması nedir? Açar mısınız?

HÜDA- PARla henüz ilan edilmiş çerçevesi çizilmiş bir seçim ittifakı yok, olursa bu hafta netleşir. Ama zaten HÜDA-PAR Cumhurbaşkanımızı seçimlerde destekleyeceğini ilan etmiş bulunuyor.

Milletvekili seçimlerinde nasıl bir ortaklık olur, ya da olmaz, bekleyip görmek lazım. HÜDA- PARla söz konusu olan elbette tarafları bağlayacak olan bir siyasi programda ortaklık değil. Bir seçim iş birliği.

HÜDA- PAR kendi siyasi programını savunacak güce sahip. AK Parti kendi parti programından başka bir siyasi ajandaya sahip değil, böyle bir şey mümkün değil. Kaldı ki bu dostlarımızın bizden böyle bir beklentileri de yok. Hal böyleyken muhalefet mal bulmuş mağribi gibi HDP/PKK sayesinde oy almak için Millet İttifakıyla kurulan diyalogları meşrulaştırmak için HÜDA-PAR ile AK Parti arasındaki ilişkiyi AK Parti Hizbullah ilişkisi gibi yansıtmaya çalıştı.

Halbuki, Türkiyede Hizbullah diye silahlı bir örgüt yok! Hizbullah 90lı yıllarda ve bizim iktidarımız zamanında tasfiye edilen JİTEMin, PKKnın şehir milisleriyle mücadele etmesi için kurdurulmuş ve 2000li yılların en başında da miadı dolduğu için tasfiye edilmiş bir örgüt. PKK ve Hizbullah arasındaki şehir savaşlarında her iki taraftan ikibine yakın insan hayatını kaybetti.

Trajik bir safha yani. HÜDA- PARın kuruluşu 2012 yılı. Gelelim HDP ve PKK arasındaki siyasi ilişkiye. HEPin kuruluşu bile Öcalanın onayıyla oldu.

Başlangıçta bu kuruluşta diğer Kürt grupları da vardı ama çok geçmeden tümü tasfiye edildi. Bugün kendi partileri var. HEP ve devamında kurulan partiler PKKya kaldı. PKK bugün hem Türkiyede hem sınır ötesinde Türkiyenin ulusal risk olarak gördüğü bir örgüt.

HÜDA- PARla konuşmak Hizbullah ile konuşmak demek değil, ama HDPyle konuşmak HDP ve Öcalanla konuşmak demektir!


HDP, önce aday çıkartacağız dedi ardından tek liste olarak seçime gireceklerini açıkladılar. İttifaklara kapalı olmadıkları da biliniyor. Millet İttifakına yakın görünseler dahi Ak Parti özelinde Cumhur İttifakı, HDPyi nasıl görüyor? Sonuçta Kürt oylarının çoğunluğu HDPye gidiyor?

Kandilden gelen açıklamaları hatırlamadan HDPnin Millet İttifakına yakınlaşmasını anlamak mümkün olmaz. 2019 seçimlerinde, sırf AK Partiye kaybettirmek için büyükşehirlerde kayıtsız şartsız CHP adaylarını desteklediler. Kürtlerin %60ı artık metropol şehirlerde yaşıyor. Kimse dönüp sormadı, bu siyasi desteği CHPnin Kemalist adaylarına ne karşılığında sunuyorsunuz diye!

Şimdi de aynı şeyi bu seçimlerde yapmak istiyorlar. Ne karşılığında? Hiçbir şey karşılığında! Millet İttifakı sessizlik içinde HDPnin oylarını kapmanın peşinde. HDP ise zevahiri kurtarmak ve absürd durumu seçmenine anlatmak için çareler arıyor. Beni fark edin deyip duruyor.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu değil, bizi Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ziyaret etsin diyorlar ama buna bile Merak Akşenerden izin yok!

Öte yandan Kandilden gelen açıklamalar ise, Kandilin bu seçimi, Millet İttifakının seçimi kazanması gibi değil, kendilerinin kazanacakları bir seçim olarak anladıklarını açıkça gösteriyor.

Seçimden sonraki süreçte yol haritasını belirleyeceklerini söylüyorlar ki her bir Millet İttifakı seçmeninin bu beklentinin ne anlama geldiğini iyi düşünmesi gerekir. 14 Mayısın sonuçları kuşkusuz PKKnın da geleceğini, başta Irak Kürdistan Bölgesel hükümetiyle olmak üzere hareket stratejisi ve yaklaşımını belirleyecektir.

Sayın Erdoğanın yönetmediği, muhafazakar demokrat devlet adamlarının rol ve misyonlarının sona ereceği bir tarihi süreçte, Kemalist ve dışlayıcı milliyetçiliğin hakim olduğu ve PKKnın da bütün gücüyle böyle bir iktidarı desteklediği bir Türkiyede, Türk- Kürt siyasi ve tarihi münasebetlerinin nelere yol açacağını herkes düşünmelidir!

Diyarbakırdaki Kürt de düşünmeli, Hewlrdeki Kürt de!

Kamışlodaki Kürt de düşünmeli, Mahabattaki Kürt de!

Dolayısıyla bu seçim biraz da Kürt halkının kader seçimi.

Mir Celadet Bedirxanın vaktiyle Mustafa Kemale yazdığı mektupta ifade edildiği gibi, Harici ve Dahili Türkiyenin seçimi!

Benim endişem, dön dolaş Kürtlerin yanlış bir tercih yapmaları ve alavare dalavere Kürt Mehmet nöbete taktiğinin başarıya ulaşması halinde, sonuç, fillerin tekrar dövüşe tutulacakları meydanların tarih sahnesine çıkmasıdır! çünkü tarihi tecrübelerimizin ışığında biliyoruz ki, fillerin kapışacağı meydanlar açılınca, ezilen hep çimenler olur!

Millet İttifakı bir tek HDP seçmeninin oyunu hak etmiyor. Ve ben yürütülen tartışmalardan, HDPye oy veren Kürtlerin, kendilerini kimsenin görmek istemediği bir hayalete dönüşmüş insanlar gibi hissettiklerini onurlarının kırıldığını düşünüyorum!

Seçim gününe kadar görünmeyin ortalıkta seçim günü çıkın ve bize oy verin denmiyor mu onlara ve partilerine?! HDP seçmeninin bu muameleyi hak etmediğine inanıyorum.


Deprem felaketi maalesef ki çok büyük hasarlar verdi. Depremzedelerin çoğu hükümetin gerekenleri yapmadığını, çok eksik kaldıklarını belirtiyor. Hatta AFADın çok yetersiz kaldığı ve cesetlerin yetersizlikten dolayı enkaz altında kaldıkları ifade ediliyor? Bunlar doğru mu? Ne söylemek istersiniz?

Hiç şüphesiz bazı eleştirilerde halk çok haklı. Zaten bu haklılığı hesaba kattığı için Cumhurbaşkanımız deprem bölgesinde halktan helallik istedi ve bu doğru bir tutumdu.

Bu işin aması fakatı lakini yok. Devlet vatandaşını her türlü afetten korumak can ve mal güvenliğini almakla mükelleftir.

Bu mükellefiyette sorun varsa, bu sorunlarla yüzleşmek ve çözmek son derece önemlidir. Büyük bir affetti bu, oradaydım birinci günde ve şahit oldum. Yüzyılın deniyor ama yüzyılların depremi bu.

İlk günde ülke olarak trajik bir travmadan geçtik hep beraber. Kolay değildi hiçbir şey. 11 ile yayılmış bir felaketten söz ediyoruz. Bekleniyordu depremler, ama Hazırlıklar bu ölçüde bir felakete göre değildi şüphesiz.

40 günü geride bıraktık. Sahada olması gereken herkes, kurumlar, yetkililer bakanlar oradalar ve yaralar kabuk bağlayıncaya kadar orada görev yapmaya devam edecekler.


Barzani Yardım Vakfı, Türkiyeye ilk koşanlardan. Dışişleri Bakanlığı yayımladığı bir videoda yardıma gelen ülkelere kendi dillerinde teşekkür etti. Ama Kürtçe etmedi. Bu da Kürtler hatta Türkler nezdinde öfkeye sebep oldu. Neden böyle bir şey yapıldı? Barzani Vakfı hala Türkiyede çalışmalarına devam ediyor oysa ki?

Barzani Yardım Vakfına çok teşekkür ediyoruz. Sahada beraber olduk, kardeşlik, dostluk duyguları içinde nasıl fedakrca çalıştıklarına şahit olduk. Halepçe katliamı sonrası ve DAİŞle iş birliği sürecindeki dostluk, yardımlaşma ve desteğin, bu defa deprem vesilesiyle yeniden yaşanmasının ne kadar değerli olduğunu gördük. Müteşekkiriz.

Kürtçe Türkiyede yasaklı bir değil. Sadece edebiyat, kültür ve sanat alanında değil, artık biz siyasetçilerin de önemli oranda kullandığı siyasetin bir iletişim dili. Ben örneğin gündelik hayatımda üç dili de aktif oranda kullanıyorum: Türkçe, Kürtçe ve Arapça.

TRT- Kurd bugün Kürtçe kanallar arasında saygın bir yere sahip. Bütün bunları hatırlatmamın sebebi, şüphesiz hükümetimizin bu konudaki reformlarını ve Kürtçeyle hiçbir şekilde bir sorunun olmadığını izah etmek içindir.

Hal böyleyken teşekkür mesajında Kürtçenin yer almamasını önemli bir eksiklik gibi görüyorum. Irakın resmi dilleri arasında yer alan Kürtçeyi telafi eder diye belki Arapça teşekkürle yetinilmiş olabilir. Ama bunun yerine bir Kürtçe teşekkür de şık olurdu.

Böylece Türkiyenin Kürtçe söz konusu olduğunda hak etmediği bir tartışmaya da lüzum kalmaz ve yol açılmazdı. Bu izahatı.


Ana Sayfaya Git