Avrupa ‘Kürtler’ derken, Türkiye ‘cihatçılar’ diyor!
Yaklaşık iki-üç ay önce, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Mecliste, DEM Partili vekiller ile tokalaşması sonucu başlayan gelişmelerin ne anlama geldiğine dair bilinmezlik nihayet ortadan kalkmış görünüyor.
İsmi hala konmamış olsa da ‘yeni bir süreç’ başladı. Bazı konularda mutabakatların sağlandığı da aşikâr.
Neden mi?
Çünkü bir anlaşma olmasa ne DEM heyetinin İmralı’yı ziyareti ne de Öcalan’ın ‘bir yol haritası’ babında mesaj vermesi mümkün olurdu...
Ayrıca Abdullah Öcalan ile yapılan bir önceki görüşme (Yeğeni Ömer Öcalan) ‘aile görüşmesi’ şeklinde algıya zemin oluşturmuş ve ortada bir müzakere olsa bile henüz bir anlaşma ya da netlik olmadığını gösteriyordu. Fakat son görüşmede (İmralı heyeti) en azından asgari de olsa bir anlaşma zemini olduğunu gösteriyor.
**
Yaşanan gelişmeleri sadece Türkiye-Kürtler açısından okumak elbette ‘siyasi amatörlük’ olur. Söz konusu gelişmeleri ‘bölgesel tabanda’ analiz etmek en sağlıklı görüşü ortaya çıkaracaktır. Bu durumlar da elbette siyasi ve politik tecrübe istiyor.
Örneğin;
Bir sürecin başlayacağına dair işaretler, Öcalan ile görüşmeden birkaç gün öncesinden zaten yeşil ışık yakıyordu.
Misal, Mazlum Kobani ve Murat Karayılan, geçmişteki açıklamalarının aksine, PKK güçlerinin, Suriye’de bulunduğunu dolaylı da olsa kabul etmiş ve Rojava’daki savaş sonrası ‘ayrılabileceklerini’ kamuoyu önünde dile getirmişlerdi.
Ayrıca General Kobani’nin ‘silahlı güçlerden arındırılmış bölge’ (Türkiye-Suriye sınırı) oluşturma önerisi ise mutabakat olmasa da olası müzakerelere ilişkin kapı aralıyordu…
Rojava Yönetimi ve Şam’daki fiili yönetim arasında yapılan görüşmeler de bu işaretlerden sadece birkaçı idi…
**
Görünen o ki; Öcalan’ın yaklaşık bir hafta önce açıklanan yedi maddelik mesajı ile mutabakatın genel çerçevesi de gün yüzüne çıktı.
Öcalan da yedi maddelik mesajının vurgusunda aynı Erdoğan ve Bahçeli’de olduğu gibi ‘Türk-Kürt kardeşliğini tekrar güçlendirmenin’ Orta Doğu’da yaşanan krizlerden ötürü ‘aciliyet’ kazandığı görüşünde.
İmralı sürecinin temel mekaniği her zaman olduğu gibi, ‘Kürtler Türkiye’yi bölmeyecek, Türkiye Kürtlerle büyüyecek’ üzerine tesis edilmiş durumda…
Çarpıcı nokta ise, Öcalan dolaylı yollardan ‘problem ya da problemlerin’ dışarıdan müdahalelerle ‘kangrenleştirilmeye’ çalışıldığını öne sürüyor olması. Dışarıdan kastı ‘ABD ve NATO ittifakı ise’ görünen o ki, Öcalan yine ‘Ortak vatan, ortak yaşam’ notaları ile Kürtleri ‘psikolojik olarak’ Batı’nın kötü niyetli olduğuna ikna etmeye çalışıyor…
Ayrıca Öcalan, ‘Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın yeni paradigmasına, pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahip’ olduğunu söylüyor.
Söz konusu paradigmanın ne olduğu tam belli olmasa da, hükümet cephesi açıklamalarında mesajlar vererek ‘İç değil de, dış Kürt sorunu’ üretildiği görüşünde.
Hükümete göre, Türkiye'nin ‘iç Kürt sorunu yok.’ Hedef sadece Türkiye'yi bölmeyi hedefleyen 'dış Kürt sorunu’nu çözüme kavuşturmak. 2015’teki Dolmabahçe Mutabakatı ‘İç Kürt sorununa’ dair idi. Unutmayalım…
Bugün dıştaki Kürt sorunu hükümet nezdinde çok büyük bir problem göründüğü için, Bahçeli ve Erdoğan’ın hamleleriyle görüş değiştiren bir Devlet inisiyatifine dönüştü. Bu inisiyatif onlara göre, “Kardeşlik, birlik ve terörsüz Türkiye” hedefidir.
‘Terörsüz Türkiye’ görüşü ise hem içerde hem de dışarda ‘Kürtlerin haklarının yokluğu ve Kürtlerin bir toprağa sahip olmamasıdır.’
Yani hem Öcalan hem de Devlet erkanı, yola kaldığı yerden devam edecekler.
En çok ben yanılmak isterim ama işin özüne gelirsek, ortada olan durum pek kafama yatmıyor ve Diyarbakırlıların, “Biz bu sahneleri çox önceden gördıx benım babam” söylemini hatırlatıyor.
**
Erdoğan’a gelecek olursak;
Kendisi, ‘Bu sürecin suhuletle, karşılıklı iyi niyet ve anlayış içinde yürümesi için her türlü gayreti gösterdiğini, gerektiğinde demir yumruğunu devreye almaktan da çekinmeyeceğini söylüyordu” ama sessizdi. Fakat geçenlerde yaptığı açıklamada, ‘Ya silahlarını teslim ederler ya da silahları ile birlikte toprağa gömülürler” dedi.
Yani açıkça diyor ki, ‘Nush ile uslanmayanın hakkı kötektir.” Görünen o ki; işler onun cephesinde yolunda gitmiyor ve savaş dili kullanıyor.
Şam’da fiili bir yönetim kuruldu kurulmasına ama ne olacağı henüz belli değilken, eski IŞİD ve El Kaide’cilerden oluşan yapılar Şam’da ‘iktidarlaşmaya çalışırken’ Dünyanın saygı duyduğu, IŞİD savaşının baş kurtarıcısı SDG silahlı kuvvetlerine ‘milis güçler şeklinde’ yaklaşarak, Suriye’yi cihatçı milis güçlere teslim etmek istemek akıl mantık işi değil.
Eğer SDG, Kürtlerin kontrol ettiği bir mekanizma olmasaydı ‘örneğin Türkmen’ olsalardı Türkiye değil bunları milis görmek, Suriye’nin tek devlet gücü olarak lanse edecek ve devletin onlara teslim edilmesini talep edecekti. Bu realite gözle görülür şekilde ortadadır.
Neyse ki Öcalan, ‘Ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacağız” demiş. Yani sen rahat ol, yol haritası bende mesajı vermiş. Fakat Erdoğan şunu artık görüyor, “Kürtler eski Kürtler değil. Öcalan da eski etkiye sahip değil.”
**
Daha Selahattin Demirtaş cephesi var. DEM Parti’nin açıklamalarına göre, Öcalan, Demirtaş’ı süreç içindeki aktörlerden görüyor. Görüşme birkaç güne olacak görünüyor. Bakalım o ne diyecek? Ortak vatancılığa, kardeşlik edebiyatına devam mı edecek yoksa, Orta Doğu’da Kürtlerin haklarının garanti altına alınmasını mı savunacak?
Ayrıca PKK ve Demokratik Suriye Güçleri (DSG) cephesi de var. Onlar da silah bırakır mı ya da Öcalan’ı Orta Doğu cehennem halindeyken dinlerler mi? Orası da muğlak.
Dikkat çeken gelişme ise bu aralar, İran cephesinde… Tahran, DSG için bastırıyor. Onlarla görüşmeler yapıyor. Türkiye’nin bölge kontrolüne karşı DSG ile ittifak arayışı içindeler. Birkaç gün önce, Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kani, Mazlum Abdi ile Süleymaniye’de görüştü.
Diğer yandan; Türkiye’de hükümet ve DEM kanadı, PKK’nin silah bırakacağından emin konuşuyorlar. DEM, mecliste partiler ile görüşmelerini yaptı. Ama henüz Erdoğan ile resmi görüşme olmadı. AK Parti cephesi, görüşme konusunda sadece, ‘Erdoğan bilgilendiriliyor’ diyor.
Oysa bu süreçte samimiyet açısından Erdoğan’ın da Reis-i cumhur olarak DEM ile kameralar önünde görüşmesi gerekmez miydi?
Hep beraber ikinci İmralı ziyaretini bekleyelim, görelim… Sürpriz yumurtadan ne çıkacak herkes merak ediyor.
Ama;
Bu işin daha çok su kaynatacağı da belli.!
Rojhat Amedî:
10.01.2025