"İsrail için asıl mesele, DSG’nin iki temel güvenlik sorununu sınırlama kapasitesi"

Yayınlanma Tarihi :
"İsrail için asıl mesele, DSG’nin iki temel güvenlik sorununu sınırlama kapasitesi"

PeyamaKurd - İsrail’in Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) yönelik örtük desteği ideolojik bir yakınlıktan değil, sert bir güvenlik hesabından kaynaklanıyor. Tel Aviv açısından DSG, İran’ın Suriye’deki yerleşimini sınırlayan ve Türkiye’nin askeri manevra alanını daraltan işlevsel bir araç konumunda

The Times of Israel yazarı ve İsrail Çalışmaları ile Orta Doğu jeopolitiği uzmanı Amerikalı-İsrailli akademisyen Jose Lev Alvarez, İsrail’in Suriye’nin kuzeyindeki (Rojava) Kürt güçleriyle kurduğu ilişkinin ideolojik değil, tamamen güvenlik temelli bir stratejinin ürünü olduğunu yazdı. Alvarez’e göre Tel Aviv, Demokratik Suriye Güçleri’ni (DSG) İran’ın Suriye’deki nüfuzunu sınırlayan ve Türkiye’nin askeri manevra alanını daraltan kritik bir denge unsuru olarak görüyor.

İsrail’in, Kürtlerin öncülük ettiği Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) muhtemel desteği, sol ideolojiye ya da PKK’ye yakınlıkla açıklanamaz. Bu ilişki, tamamen stratejik zorunluluklara dayanıyor. DSG’nin ideolojik çizgisi, Irak’taki Batı yanlısı Kürt elitlerinden oldukça farklı olsa da İsrail açısından belirleyici olan bu değil.

İsrail için asıl mesele, DSG’nin İsrail’in bölgedeki iki temel güvenlik sorununu sınırlama kapasitesidir:

1. Türkiye’nin Suriye’deki güç projeksiyonu

2. İran’ın Suriye’de kalıcı biçimde yerleşmesi

Bu yaklaşım, İsrail’in uzun süredir izlediği “çevresel ittifak” politikasına da uyuyor. 1950’lerden bu yana İsrail, kendisine düşman çoğunlukları dengelemek için Arap olmayan ya da azınlık aktörlerle ilişkiler kurdu.

Irak’taki Kürtler’den Suriye’deki Kürtlere

Tarihsel olarak bu rolü Irak Kürtleri üstlenmişti. Suriye Kürtleri ise ideolojik ve sosyolojik olarak farklı olsalar da sahada sundukları kapasite açısından benzer bir işlev görüyor: Toprak kontrolü, disiplinli silahlı güçler ve ortak tehditlere direnç.

İlişkinin stratejik çerçevesi 2014 sonrası netleşti. DSG, IŞİD’e karşı en etkili kara gücü olarak öne çıktı ve 2019’a gelindiğinde “hilafet” yapısının çökertilmesinde belirleyici rol oynadı. Bu süreç, İsrail’in genel güvenlik ortamını da istikrara kavuşturdu; cihatçı tehditlerin azınlık bölgelere, özellikle de güneydeki Dürzi alanlarına sıçramasını sınırladı.

İran koridorunun kesilmesi

Daha da önemlisi, DSG’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki hakimiyeti, İran’ın Irak üzerinden Akdeniz’e uzanan lojistik hatlarını sekteye uğrattı. Bu durum, İsrail’in İran hedeflerine yönelik hava saldırılarını tamamlayıcı bir işlev gördü ve Tel Aviv’in sahaya doğrudan asker indirmeden baskı kurmasını sağladı.

Türkiye faktörü: Sessiz bir denge unsuru

Bölgesel denklemde Türkiye kilit bir başlık. Ankara’nın DSG’ye yönelik ardı ardına düzenlediği askeri operasyonlar, grubu PKK’nin uzantısı olarak görmesinden kaynaklanıyor.

İsrail açısından ise Erdoğan yönetimi altında hızla bozulan Türkiye-İsrail ilişkileri düşünüldüğünde, Suriye’de Türkiye’nin hareket alanını sınırlayan bir Kürt kontrol bölgesi stratejik bir avantaj sunuyor. Bu noktada belirleyici olan sol ideoloji değil; Türkiye karşısında oluşan fiili denge.

Taraflar arasında resmi bir anlaşma ya da açık bir askeri koordinasyon bulunmuyor. İlişki büyük ölçüde dolaylı yürüyor: istihbarat farkındalığı, çatışmasızlık mekanizmaları ve üçüncü taraflar üzerinden verilen mesajlar.

İsrail, Kürtlerin meşru öz savunma hakkını zaman zaman açıkça savunsa da somut desteği bilinçli biçimde görünmez kılıyor. Zira açık destek, DSG’nin Arap ortaklarını zayıflatabilir ya da daha sert bölgesel tepkileri tetikleyebilir.

Bu ilişkide sıklıkla gözden kaçan unsur ise istihbarat boyutu. İsrail dış istihbarat servisi Mossad, İsrail’in çevresel angajmanlarında tarihsel olarak “bağ dokusu” işlevi gördü ve Suriye bu açıdan istisna değil.

Dürziler için dolaylı bir kalkan

Bu sessiz mimarinin etkileri güney Suriye’de de hissedildi. DSG, Süveyda gibi Dürzi yoğunluklu bölgelerde askeri varlık göstermese de doğu ve kuzeyde IŞİD kalıntıları ve İran yanlısı milisler üzerindeki baskısı, Dürzileri tehdit edebilecek insan gücü ve silah akışını azalttı.

Ayrıca Kürt kontrolündeki alanlar, rejim güçleri ve vekillerinin güneye yeniden konuşlanmasını sınırlayan bir “stratejik tampon” işlevi gördü.

Daha az görünür ama stratejik açıdan önemli bir başka unsur ise, DSG kontrolündeki bölgelerin kriz anlarında lojistik bir “temizleme alanı” olarak kullanılması oldu.

Bu senaryoda DSG bir taraf ya da siyasi hamî değil; İran vekillerinden alınan silahların cihatçı dolaşımdan çıkarıldığı ve daha sınırlı, savunma amaçlı bir bağlamda yeniden yönlendirildiği bir geçiş alanı olarak işlev gördü.

Parçalanmış Suriye’de eski bir mantığın yeni hali

İsrail–DSG ilişkisi bir “romans” değil; coğrafya, tarihsel örüntüler ve tehdit matematiğine dayanan soğuk bir bahis. Parçalanmış bir Orta Doğu’da güç, doğrudan değil; istihbarat, alan kontrolü ve daha kötü sonuçları engelleyebilen aktörlerin seçici biçimde güçlendirilmesiyle şekilleniyor.

Bu yönüyle İsrail’in Suriye Kürtleriyle kurduğu bağ istisnai değil; hayatta kalma mantığının, bugünün Suriye savaş alanına uyarlanmış hâli.