"Suveyda, İsrail için Suriye'yi şekillendireceği bir 'Truva atı' mı?"

PeyamaKurd - İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, Suriye yönetiminden ülkenin güneyindeki güçlerini çekmesini istedi. Bölgenin tamamen silahsızlandırılması gerektiğini vurgulayan Netanyahu, Dürzilere yönelik herhangi bir tehdide müsamaha göstermeyeceklerini söyledi.
Suriye Ulusal Diyalog Konferansı, ciddi ve sorumluluk yüklü tartışmalarla ülkedeki bir sonraki aşamanın temellerini atmak üzere geniş katılımla başkent Şam'da başladı.
***
Hazırlık Komitesi Başkanı Mahir Alluş’a göre konferansta ‘anayasal bildirge, ekonomik kimlik ve kurumsal reform planı’ üzerine tavsiyeler verildi.
Suriye geçici hükümeti lideri Ahmed Şara yaptığı açıklamada Suriye'nin ‘uygun olmayan siyasi hayallerin gerçekleştirilmesi için bir deneme alanına’ dönüştürülmemesi gerektiğini vurguladı. Suriye'nin ‘bölünmez’ olduğunu söyleyen Şara, ülkenin birliğini ve silahların devletin elinde olduğunu vurguladı.
Netanyahu ise, Suriye yönetiminden ülkenin güneyindeki güçlerini çekmesini istedi. Bölgenin tamamen silahsızlandırılması gerektiğini vurgulayan Netanyahu, Dürzilere yönelik herhangi bir tehdide müsamaha göstermeyeceklerini söyledi.
Suveyda'daki Askeri Konsey
Suveyda Askeri Konsey Komutanı Albay Tarık eş-Şufi'ye göre Şara’nın sözleri doğrudan Suriye'nin güneyindeki Suveyda’daki yerel grupların, Şam'dan ayrılmadan özyönetim talep eden subay, astsubay ve yerel halktan bireyler ile silah sahiplerini kapsayan Askeri Konseyin kuruluşunu ilan etmesine yönelik olabilir.
Albay Şufi, askeri konseyin başlıca hedefinin ‘ülkeyi Suriyelilerin acı çekmesine neden olan rejimden kurtarmak’ olduğunu da sözlerine ekledi. Askeri Konsey ise Dürzilerin ruhani lider Hikmet el-Hicri ile koordinasyon içinde çalıştığını vurgulayarak laik ve ademi merkeziyetçi bir devlet çağrısında bulundu.
Ancak Independent Arabia'nın edindiği bilgiler birbiriyle çelişiyordu. Bazı kaynaklar Şeyh Hicri'nin Suveyda Askeri Konseyi’ni desteklediğini doğrularken, bazıları bunun doğru olmadığını ve Şeyh Hicri'nin uzaktan ya da yakından meseleyle hiçbir ilgisi olmadığını belirttiler. Aynı kaynaklar ‘medyanın meseleyi abarttığından şüphelenildiğini, askeri konseydekilerin İsrail tarafından desteklendiğini, Dürzilere ve Suveyda'ya saldırının da bundan kaynaklandığını’ vurguladılar.
Devrik lider Beşar Esad rejiminin bir muhalifi olan ve Şam'daki yeni yönetimini destekleyen bir kaynak, askeri konsey kurulması fikrinin yeni dönemin başlamasını engellemeyi amaçlayan bazı grupların işi olduğunu ve Netanyahu'nun açıklamalarına verilecek en iyi yanıtın yeni Suriye'nin inşasına katılmak olacağını düşünüyor.
Şeyh Hikmet el-Hicri, Ulusal Diyalog Konferansı hazırlıklarından duyduğu ‘rahatsızlığı’ da dile getirdi.
***
‘Suriye'nin güneyinde 'silahsızlandırılmış bölge’
Netanyahu'nun açıklamalarından kısa bir süre sonra Ahmed Şara, ülkedeki Dürzilerin ileri gelenleriyle görüştü. Suriye Cumhurbaşkanlığı'nın sosyal medya sayfasında Dürzi ileri gelenleri ve eşrafıyla yapılan görüşmeden fotoğraflar paylaşıldı.
Görüşme, Netanyahu'nun tehdidinden sonra Şara’nın Suriye Dürzilerine yönelik ilk hamlesi oldu. Suriye basını, Dürzi heyetinde cemaatten şeyhlerin ve Suveyda'daki bazı silahlı grupların temsilcilerinin yanı sıra bazı siyasi ve önde gelen ismin de yer aldığını bildirdi.
İsrail tarafından yapılan son açıklamaların ele alındığı görüşmede Dürzilerin Suriye'nin toprak bütünlüğüne bağlılığı ve her türlü dış müdahaleyi reddettiği vurgulandı.
“Yasal bir askeri oluşum”
Suveyda'daki yeni askeri konsey adına açıklama yapan Tarık eş-Şufi, konseyin ‘milli’ bir proje olduğunu söyledi. Şufi, konseyin ‘40 bin gencin askerlik hizmetine ve yedek askerliğe alınmasını engelleyerek Suveyda'daki gençlerin Suriye'deki çatışmalara katılmaktan kaçınmasını sağlayan’ yerel halk içinden gelen silahlı güçler arasında iş birliği temeli üzerine kurulduğunu da sözlerine ekledi.
Basında yer alan bazı haberlerde Askeri Konsey lider kadrosunun Suriye Demokratik Güçleri (DSG) ile koordinasyon içinde olduğu ve üyelerinden birinin İsrail'e bağlılığını ilan ettiği bildirildi.
Öte yandan, ismini vermek istemeyen ve yurtdışında yaşayan Suriyeli bir Dürzi muhalif, Suriye halkının Alevi bir diktatörü Sünni bir diktatörle değiştirdiğini düşündüğünü söyledi. Şam’daki mevcut yönetimin kendilerini temsil etmediğini belirten Dürzi muhalif, Şam yönetiminin çoğulculuğa ve diğerine saygı duymadığına inanıyor.
“DSG ile koordinasyon doğru”
DSG ile koordinasyonun doğru olduğunu ve DSG'nin Suveyda bölgelerine erişimini kolaylaştırmak için ‘Davud Koridoru’ olarak adlandırılan projeyle uyumlu olduğu için askeri konseyi desteklediğini belirten Dürzi muhalif, DSG'nin bugün Suriye'deki en güçlü, en organize ve en zengin taraf olduğunu düşünüyor.
Dürzi muhalif DSG’nin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Şam hükümetine takas olarak 15 bin varil petrol verilmesini öngören yol haritasını takip ettiğini de sözlerine ekledi.
“İsrail’in tehditleri Türkiye’ye…”
İsrail'in tehditlerinin Şara'ya değil, Türkiye'ye yönelik olduğunu vurgulayan Dürzi muhalif, bu tehditlerin Ankara'ya, nüfuzunun sınırlarının Şam sınırlarında bittiği ve bu nüfuzun başkentin güneyine kadar uzanamayacağı mesajını verdiğini öne sürdü.
Şara’yı cumhurbaşkanlığına getirenin Ankara olduğunu düşünen Dürzi muhalif, Ankara'nın yeni Suriye yönetimine gelişmiş silahlar gönderdiğini, dolayısıyla Netanyahu'nun savurduğu tehditlerinin ve İsrail'in Lübnan'da Litani Nehri’nin güneyindeki askerden arındırılmış bölgede yaptıklarının Suriye'nin güneyinde yapamaya çalıştıklarının da bunun aynısı olduğunu öne sürdü.
Dürzi muhalife göre bu yüzden İsrail'in Suriye'nin o bölgesindeki planına uygun olduğu için askeri konseyin Dürziler tarafından bile feshedilmesi mümkün değil ve Şeyh Hicri, Suveyda’da iç çatışmaya yol açacağı için askeri konseyin lağvedilmesi yönünde bir müdahalede bulunamaz.
Al Jazeera'nin Arapça servisine konuşan Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ‘Suriye halkının İsrail'in topraklarını işgal etmesine izin vermeyeceğini’ söyledi.
Mezhepçi federalizm
Dürzi muhalif, bölünmeden bahsetmek için henüz erken olduğunu söyleyerek Sykes-Picot Anlaşması çerçevesinde çizilen haritaların aynı kalacağını, ancak bu haritada bölgeler Kürtler, Dürziler ve Sünniler olmak üzere bölüneceğini ve geriye sadece özerklik ya da federalizm talep etmeyen Alevilerin kalacağını düşünüyor. Dolayısıyla askeri konseyin görevinin Dürziler ve Kürtler arasında koordinasyonu sağlamak olacağını ve İsrail'in de bunu istediğini belirten Dürzi muhalif, ikinci olarak, askeri konseyin İsrail'in saldırmak istemesi durumunda hazırda beklediğini ve dolayısıyla onun İsrail için Suveyda’da bir ileri karakol olduğunu da sözlerine ekledi.
Peki Davud Koridoru planının hikayesi ne?
Davud Koridoru, İsrail'in Ortadoğu'daki nüfuzunu güçlendirmek ve jeopolitik ve ekonomik çıkarlarını güvence altına almak için geliştirilen daha geniş kapsamlı bir plan çerçevesinde topraklarını Suriye ve Irak'taki Kürt bölgelerine bağlamak için kurmaya çalıştığına inanılan coğrafi bir koridoru ifade etmek için son zamanlarda kullanılmaya başlanan bir terimdir.
İsrail'in potansiyel hedeflerinden biri de enerji ve ulaşım hatlarını güvence altına almak. Petrol ve doğalgaz ithalatına bağımlı olan İsrail, Irak'ın enerji üretim bölgelerine, özellikle de Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) tarafından kontrol edilen sahalara bağlanan bir kara koridorunu güvence altına almaya çalışabilir.
Böyle bir koridor, kaynakların İran’ın nüfuzundan uzak bir yere taşınması için güvenli bir kara yolu sağlayabilir. Şu an bölgedeki önemli petrol ve doğalgaz tedarik yollarını Tahran kontrol ediyor.
İran'ın Suriye’deki ve Irak'taki nüfuzunun gerilemesi
İsrail, özellikle Tahran'dan Bağdat, Şam ve Beyrut'a uzanan ‘direniş ekseni’ aracılığıyla İran'ı en büyük bölgesel tehdit olarak görüyor. Bu yüzden İsrail bölgede bir koridor kurarak İran'ın güçlendirmeye çalıştığı ‘Şii Hilalini’ bölecek ve Tahran'ın Suriye ve Lübnan'a silah ve milis gönderme imkanlarını kısıtlamayı amaçlıyor.
İsrail geçmişte de Kürt davasını desteklemiş ve Kürdistan Bölgesi ile güçlü bağlar kurmak için çalışmıştır.
Bu koridor, İsrail ve Kürtler arasındaki ekonomik ve güvenlik ilişkilerinin güçlendirilmesinde yeni bir adım olabilir ve İsrail'in gelecekte kurulacak bir Kürt devletini resmen tanımasının önünü açabilir.
İsrail'in yıllar süren savaşın ardından Suriye'deki durumu yeniden şekillendirme planı, Suriye'nin güneyinde ya da Fırat'ın doğusundaki bölgelerde bir koridor oluşturulmasını öngörüyor. İsrail, Suriye rejiminin diğer bölgelerle meşgul olmasından faydalanarak güneydeki ve Kürt bölgelerindeki güvenlik boşluğunu kendi çıkarlarına hizmet edecek yeni bir gerçeklik dayatmak için kullanıyor. Ancak bu proje birçok engelle karşı karşıya. İran’ın ve Suriye'nin buna karşı olmaları sebebiyle gerçekleşmesi kolay değil.
Şam ve Tahran, bölgedeki nüfuzlarını bölecek bir koridorun kurulmasına izin vermez. Suriye'de nüfuz sahibi olan Rusya, İsrail'in güç dengesini Tel Aviv lehine değiştirecek herhangi bir hamlede bulunmasına karşı çıkabilir. Koridorun geçtiği bölgeler (Suriye'nin güneyi, Fırat'ın doğusu, Irak Kürdistanı) hala çatışma bölgeleri olduğundan, İsrail'in herhangi bir projesine karşı halk ya da askeri direnişe tanık olabilir.
Peki Suveydalılar ne diyor?
Suveydalılar, bazıları Şam’daki yeni yönetimin kendilerine yaklaşımında bir değişiklik hissetmediklerini ve hatta bazılarının göç etmenin bir yolunu aradığını belirtti. Onlara göre Suriye'deki durumun kötüye gitmesinin nedeni, eski rejimin kalıntılarına görev vermekten, kurumların yapısında paralel rejimin tarzını takip etmeye, devleti tek bir kesime göre yönetmeye ve bazı bölgelerdeki hizmet konularının pazarlık kozu olarak marjinalleştirilmesi için baskı yapmaya kadar Cumhurbaşkanı Şara hükümetinin yaptığı vahim hatalar.
Rabih ed-Dibs, Suriye'deki kötü yaşam koşulları nedeniyle, Suveyda'da yeni kurulan askeri konsey de dahil olmak üzere ülke genelindeki askeri oluşumların çoğunun güvenliği arttırmak ve vatandaşları korumak yerine para ve ganimetle ilgilendiğini söyledi.
“Bu olanlar bölücülük ya da Şam’la çatışma durumu değil”
Bazılarının Suriye'nin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına özgürlükler, hizmetler, yaşam şartları ve siyasi hayat açısından kenarda kalmış bazı bileşenlerin oynadığı baskıcı rolü bir tür ayrılıkçı eğilim ve başkentle çatışma olarak gördüğünü söyleyen Dibs şöyle devam etti:
“Kimileri Kürtlerin kendi dillerinde eğitim yönündeki haklı talebini Arap ve İslam düşmanlığı olarak görürken, kimileri de bazı illerin İsrail'e yakınlığını bir tür siyasi kötü niyet olarak değerlendiriyor. Kimileri ise bir ilin bağımsız bir üniversite kurma talebini bölücülük olarak görüyor. Bu durum baba Hafız Esad ve oğlu Beşar Esad tarafından yönetilen rejimin onlarca yıldır sürdürdüğü ve nesilden nesile zihinlerimizden silinmesi gereken cehaleti gösteriyor."
Sawsana Mehanna- Independent Arabia
Bu Haber 578 defa okunmuştur.




