Orhan Miroğlu: "Kürt anasını görmesin diyerek Türkiye'yi güçlendirecek adımlar atılamaz"

PeyamaKurd - Türkiye’nin siyasi gündemi son günlerde oldukça hareketli. Önce İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşme ve ardından Öcalan’ın PKK cephesine ‘silah bırakıp kongreye gidin çağrısı gündemde oldukça popüler idi. Ardından Türkiye, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, diplomasının geçersiz olduğu ve iptal edildiği bir zamana uyandı. Soruşturmaya çağrılan ve gözaltında tutulan İmamoğlu tutuklandı. Akabinde ise sokaklarda kitlesel protestolar başladı.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, neler olup bittiğini ve neler olacağını, AK Parti 25 ve 26. dönem Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu PeyamaKurd’e geniş şekilde değerlendirdi.
**
Türkiye’de siyasi gündem oldukça hareketli. İmralı açıklaması, ardından Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve akabinde gelişen protestolar… Gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
“2028 seçimlerine daha üç yıl var, ama siyasi kartlar erken diyebileceğimiz bir zamanda yeniden karılıyor. Bu net. İmamoğlu ve CHP’li belediyelere yönelik iki eksenli tutuklamalar, beklenenin ötesinde bir tepkiye yol açtı.
Gerekçelerden biri yolsuzluk iddiası, diğeri ise geçtiğimiz seçimlerde CHP ve DEM arasında gerçekleşen ve DEM’li seçmenin CHP’li adaylara oy vermesini sağlayan “Kent Uzlaşısı” suçlaması. Bu suçlama bilhassa PKK/DEM tarafında rahatsızlık yarattı. Çünkü kent uzlaşısı bir stratejiydi ve stratejinin gerçek sahibi DEM/PKK’ydı.
Dolayısıyla İmamoğlu ve arkadaşlarının bu suçlamayla tutuklanması, PKK’nın silah bırakmasını hedefleyen sürecin mantığı ve amaçlarıyla çatışan bir haldeydi. Bu gerçek görülmüş olmalı ki, İmamoğlu son anda bu suçlamadan değil, yolsuzluktan tutuklandı.
Bunun dışında siyasi gelişmelerle ilgili olarak şunları da söylemek mümkün:
Siyasi gündem, PKK Kongresi, silah bırakma ve PKK sonrası Kürt siyasetinin nasıl olacağına dair yorum ve beklentiler, ve bu ihtimaller bağlamında, DEM’in mevcut iktidar mücadelesinde (AK Parti ve CHP arasında yaşanan) alabileceği farklı pozisyonlar, Suriye’nin yeniden kuruluşu ve bu kuruluşta Kürtler’in geleceği konusu, yeni Trump yönetimiyle bilhassa Suriye’de Kürtlerin geleceği konusunda yaşanabilecek ayrılıklar, Mehmet Şimşek’in yönetimindeki ekonomi programının an itibariyle ciddi risklerle karşı karşıya kalması…
“KÜRTLER BU HESAPLAŞMAYI, SESSİZ SEDASIZ SEYRETMEYECEKLER”
"Türkiye bana kalırsa yüzyıllık bir siyasi hesaplaşmanın içinden geçiyor. Hesaplaşmanın taraflarından biri de artık Kürtler. Kürtler bu hesaplaşmayı şüphesiz bir nehrin kenarında oturup sessiz sedasız seyretmeyecekler. Aktifler, hak talep ediyorlar ve kendi milli çıkarları doğrultusunda Türkiye’de nasıl ve kimlerle beraber olacakları sorusuna rasyonel cevaplar aramak ve bulmak zorundalar.
Kürtler Türkiye’de ve bölgede yüzyılın nasıl şekilleneceğine dair en güçlü siyasi dinamik. Bu dinamiğe bayraktı şuydu buydu ateş eden ırkçılar var, Kürtler’in bayrak ve benzeri sembollerine saygılı olanlar da var. Ama tabi mevzu çok daha derin.
Açıkçası Türkiye, merkez sağ ve merkez sol arasında Tanzimattan bu yana gelen mücadeleye çok sert bir kutuplaşmayla yeniden karşı karşıya kalmış bulunuyor. Batı’ya karşı tutum ve ilişkiler, ABD ve AB ilişkileri, Kürt meselesine çağın gerçeklikleri ölçüsünde ve mevcut paranoyaların dışında yaklaşımlar getirmek, hep bu çatışmanın ve kutuplaşmanın akıbetiyle alakalı olarak yeni bir evreye ulaşacak.”
***
İmralı ‘silah bırakın, kongreye gidin’ çağrısı yaptı. PKK karara uyacağını beyan etti. Devlet Bahçeli de DEM Parti’ye 4 mayısta ‘PKK kongresinin Malazgirt’te’ toplanması çağrısı yaptı. Devlet ve PKK bir konuda uzlaştı mı yoksa PKK, koşulsuz mu silah bıraktı? Ya da silahların bırakılması sonrası ‘Yeni bir barış süreci mi?’ Kürtler ve kamuoyu henüz net anlamış değil. Bu soru işaretleri hakkında neler söylemek istersiniz?
“Sayın Bahçeli’nin açıklaması ve Öcalan’ın kamuoyuyla ve örgütün çeşitli kurumlarıyla paylaşılan çağrısından sonra, sizin de sorduğunuz sorular en çok merak edilen ve cevap aranan sorular oldu. Öncelikle çağrının herhangi bir siyasi program ve talebin karşılığı olarak silah bırakmayı içerdiğini söylemek zor. Önceki çözüm sürecinden farklı olarak karşılıksız silah bırakma ve tasfiye çağrısıdır bu ve sonrası devlet inisiyatifi ve takdirine bırakılmış bir zımni güvene dayalı durum var gibi geliyor bana.
“ÖCALAN, KÜRTLERİN BERLİN DUVARINDAN BİR TUĞLA ÇEKTİ”
Öcalan kurduğu örgütün özetle soğuk savaş yıllarına ait sosyalist paradigmalar çerçevesinde kurulduğunu ifade ediyor ve bu mücadele anlayışının sona erdiğini söylüyor. Kendi mantığı içinde tutarlı bir değerlendirme bence. Ben durumu değerlendirirken Öcalan, Kürtlerin Berlin duvarından bir tuğla çekti dedim. İlk de değil hani! Çünkü Berlin Duvarının çökmesi, sosyalist kampın dağılması ve Öcalan’ın sözünü ettiği soğuk savaşın bittiğini ilan eden tarihi bir hadise oldu.
Ve eğer PKK bu dönemin ürünü bir örgütse- ki Öcalan bu tespiti yapıyor-tasfiye olması ve silah bırakması Kürtlerin Berlin duvarının çökmesi anlamına gelir. Kolay olmaz bu ama. Duvarın çökmemesi için hem bu yapının içinden hem dışından mücadele etmeye devam edecek çok fazla güç ve çevre var.
PKK kanaatimce Öcalan’ın çağrısına rağmen çöken bir duvarın altında kalmamak için, güvenli bir kongre ve kongre sonrası düzenlemeler bekliyor. DEM’de bu konuda hemfikir. Ama bildiğimiz kadarıyla hükümet veya devlet nezdinde ilan edilmiş PKK sonrası siyasi- demokratik ve hukuki düzenlemelere ilişkin en azından bizim bildiğimiz bir program yok.
Çünkü Türkiye’de İmamoğlu’yla ilgili protestolardan da görüldüğü gibi, müthiş bir milliyetçi dip dalga var ve bu dalgaya kapılmış başta CHP tabanı dahil, değil PKK’yla herhangi bir anlaşmayı, ima edilmesine bile tahammül edemiyor. Sayın Bahçeli’nin cesur çıkışlarını bu yüzden başka bir liderin yapması çok zor diyoruz. Devlet Bey, ezber bozdu gerçekten.
PKK açısından bakıldığında; elinde silah tutan binlerce insanın Öcalan’ın açıklamasından çok da tatmin olmadığı görülür. Öcalan’ı reddetmiyor PKK yöneticileri, ama tabanı ikna meselesinde Öcalan’a üstün ve belirleyici bir rol biçiyorlar ki, elli yılda oluşmuş, Öcalan ve örgütü arasındaki liderlik şekli bu görüşü doğruluyor aslında, çünkü bu liderlik benzersiz hususiyetlere sahip. PKK’nın beklentilere cevap olacak acil bir kongre toplaması işte bu sebeplerden dolayı gecikme yaşıyor.
Şimdiye kadar nasıl toplandıysa toplansın deniyor, ama gerçekçi olmak gerekirse, bir tasfiye ve silah bırakma kongresi diğer örnekleri aşan bir durum. Toplanacak kongrenin sadece güvenlik açısından değil, Öcalan’ın çağrısında öngördüğü şekilde karar alabilmesi için bence siyasi korumaya da ihtiyacı var. Aklıma 2004’de silahlı mücadeleyi sona erdirmek için toplanan, ama kongre çalışmaları devam ederken bir avukatın beklenmeyen ve yine Öcalan adına yapıldığı iddia edilen dışardan müdahalesiyle barış kararı alması beklenen kongrenin bu defa savaş kararı alması, Osman Öcalan ve arkadaşlarının karara karşı çıkarak PKK’dan ayrılması geliyor.
PKK tarihindeki kongreler araştırılmaya muhtaçtır, sivil şeffaf bir örgütten söz etmiyoruz, silahlı mücadeleyi Ortadoğu şartlarında elli yıl sürdürmüş, kuşakları tüketmiş bir silahlı örgütten söz ediyoruz. Şu da var tabi, ortada bir silah bırakma ve tasfiye fikri var ve sanki handikaplarını söylediğiniz zaman, bu işin bitmesini istemiyorsunuz gibi yansıtılıyor. Kimse silah bırakmayı bile ağzına alamazken, daha 13 yıl önce ortada fol yok yumurta yokken “Silahları Gömmek” diye kitap yazmış biri olarak söylüyorum: PKK’yı böyle bir şeye ikna etmeyi ancak Öcalan yapabilir. Bu bakımdan sürece katkı sunmasını iki sayfalık açıklamayla sınırlı tutmak, iyi sonuç vermez.
Süreçteki belirsizlikleri arttırır. Sözünü ettiğiniz Silah bırakma sonrasında barış süreci ise, bilhassa İmamoğlu hadisesinin yarattığı şu ortam içinde nasıl kurulabilir ve ilerleyebilir şahsen bilgi sahibi değilim.”
**
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası CHP, ön seçim yaparak İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak resmen belirledi. CHP protesto ve söylemlerinde sürekli ‘Erken seçim’ çağrısı yapıyor. Protestolar dinmiş değil. Kürtler ise olayın dışında. Hatta DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, “Biz CHP’nin eylemci kitlesi değiliz” diyerek Kürtlere dışarıda kalın mesajı verdi. Kürtler sizce nasıl pozisyon almalı? Ve tabi erken seçim… Bu mümkün mü?
“İmamoğlu resmen CHP’nin adayı. Diploma meselesinden tutun da yolsuzluk iddialarıyla ilgili dava ve ithama varıncaya kadar, önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin ve dünyanın gözü kulağı adliyelerde ve mahkeme salonlarında olacak. İmamoğlu yakın bir tarihte tahliye edilse bile durum değişmeyecek, yargı süreci devam edecek çünkü. Türkiye açıkçası bırakalım AB’yi, Trump yönetiminin dahi pek de memnun kalmadığı bir sürece sokuldu.
İlk kamuoyu araştırmalarına göre halkın yüzde yetmişi olup bitenleri onaylamıyor. Böyle bir ortamda iktidar elbette nispeten istikrarı bekler erken seçim için, muhalefet de krizi derinleştirmek isteyecektir. Erken seçim kararını verecek olan TBMM’dir, ama siyasi partiler arasında bunun için belirli bir uzlaşma gerekir, son olaylar Türkiye’yi istikrara ve uzlaşmaya yakınlaştırmadı, daha da uzaklaştırdı.
"KÜRDİSTAN BAYRAĞINA PAÇAVRA DENİLDİĞİ ABSÜRT KALKIŞMAYI KÜRTLER NEDEN DESTEKLESİN?"
DEM dediğiniz gibi, tutuklamaları onaylamamakla beraber, İmamoğlu ve CHP için sokağa çıkmayacağını ilan etti. Doğru olan da budur. Fillerin dövüştüğü her tarihi süreçte en çok ezilen çimenler oldu hep!
Türkiye’deki gelişmelerden tamamen steril bir Kürt siyaseti mümkün olmamakla beraber, Şeyh Sait ve Abdullah Öcalan’ın idam sehpalı görüntülerinin süslediği meydanlara çıkmanın da lüzumu yok bence.
İmamoğlu’yla beraber ismi Cumhurbaşkanlığı için anılan Mansur Yavaş’ın Kürdistan bayrağına paçavra dediği bir absürt kalkışmayı Kürtler neden desteklesin? En ağır maliyetleri ödeyerek bugünlere gelebilmiş bir siyaseti buna mecbur kılacak makul bir sebep görünmüyor.
Bu yılın Newroz kutlamalarına baktığınız zaman, Kürtlerin benim sınır-ötesi aidiyet duygusuyla hareket ve siyaset tarzı dediğim bir tarza evrilme yaşandığını görmek zor değil. Her olayın diğerini etkilediği ve birbirine bağlandığı bir tarihi süreç söz konusu.
Daha milli ve kendi içinde daha fazla işbirliği gerekliliği duyan bir durumdan söz ediyorum.
Suriye bir başka açıdan Kürtler için farklı ve çok canlı bir saha sınıyor. Suriye’de şartı şurtu epey zaman alabilir ama besbelli ki, bu ülkede de basitçe söyleyecek olursak Kürtler kendi kendilerini yönetme deneyimini yaşayacaklar. Her birinin birer Kürt meselesi olan devletler bu söylediğim durumu anlayabildikleri ölçülerde Kürtlere ya yakınlaşacak ya da uzaklaşacak!"
***
“TUTUKLAMALARDA İZLENEN YÖNTEMLER DOĞRU DEĞİLDİ”
Türkiye’de ekonomide işler iyi gitmiyor. İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından ülke para birimi neredeyse %11 değer kaybetti. Peki bu nasıl mümkün? Bir belediye başkanının soruşturma kapsamında göz alınması ile para biriminin bu denli değer kaydı arasında nasıl bir bağ olabilir? Açıkçası çok merak edilen bir konu. İktidar cephesi olarak yorumunuz nedir?
“Türkiye’nin ekonomisi, küresel ekonomi içinde çok önemli bir yere sahip, ama sözünü ettiğim küresel ekonomi, genel olarak kurumsal demokrasinin egemen olduğu bir işleyişe sahip. Siyasi İstikrarsızlığı sevmiyor. İlişkide olduğu ülkenin öngörülebilir olmasını istiyor. Hükümetler, seçimler, başat kronik sorunlar, temel hak ve özgürlüklerde siyasi tercihler, bütün bunlar ekonomi politikalarını önemli oranda belirleyen faktörler.
İmamoğlu’nun ve başka insanların tutuklanması borsayı ve döviz piyasasını çok etkiledi. Dövizi durdurmak için, 28 milyar dolar harcandı ya da piyasaya sürüldü. Dolayısıyla faizler yükseldi, 40’lı seviyeden 50’li seviyelere yükseldi. Türk parası değer kaybetti.
Tutuklamalarda izlenen yöntemler doğru değildi. Ev baskınları, o görüntüler herkese ne oluyoruz dedirtti doğrusu. Sonrasındaki gösteriler de işin tuzu biberi oldu ve eğer önemliyse tabi, bu görüntüler dünyaya yansıması olumlu neticeler doğurmadı ve doğurmayacak da. Dünya, Türkiye’nin bağırsaklarını temizliyor gibi anlamadı hadiseyi. Nasıl anladığı ise herkesin malumu.”
**
Trump’ın yeniden seçilmesi, Suriye’de Esad’ın devrilmesi, Ukrayna-Rusya barışının masada olması, İsrail’in Hamas ile savaşı, Türkiye çok merkezi bir ülke konumunda. Dış politikada Ankara’yı ne bekliyor?
“Türkiye’nin bölgedeki tarihsel mirası elbette bu dönemde çok işe yarayabilir. Selçuklu- Kürt ilişkileri sonrasında Osmanlı- Kürt münasebetleri, bu süreçler kanaatimce önemli bir tarihsel ve siyasi hafızaya işaret ediyor.
Türkiye’nin dış politikadaki en büyük handikapları İttihatçı paranoyalardan kaynaklanıyor. Ve bu paranoyaların taşıyıcısı kimi grup ve unsurlar, Türkiye’nin dış politikasını etkilemeye çalışıyor. Yine karşılığı olmayan Avrasyacılıkla oyalanıp durdu Türkiye.
Oysa Türkiye’nin son tahlilde önemi yüzünün 200 yıldır Batı’ya dönük olması- laik/ seküler bir hatta demokrasisini geliştirme gayreti, en büyük Kürt nüfusa sahip olması, IKYB’yle (Kürdistan Bölgesi) ilişkilerinde örnek bir dış politika örneği olması.
Bugün yaşanan birtakım açmazların kendi siyasi hafızasını görünür kılmaktan kaçınmasıdır. Yine AK Parti’nin büyük bir Türkiye partisi olması yanı sıra, Kürtlerin de partisi olmayı başarmış olmasıdır. Bu bakımdan AK Parti’yi tercih eden siyasi aktörler, aslında hem içerde hem dışarda Türkiye’nin sağladığı prestijin sebepleri arasında sayılmalıdır. Dış politikayla alakası ne diyeceksiniz, ama bence alakası var, çünkü son yüzyıl içinde, Ortadoğu’da Kürtler’in geleceği konusu Türk dış politikası açısından temel bir konuydu ve durum bugün de farklı değil.
Mir Celadet Bedirxan’ın Mustafa Kemal’e 1932’de yazdığı ve uyarılarda bulunduğu gibi, bir Türkiye var bir de “Harici Türkiye” var.
Türkiye’yi önümüzdeki on yıllarda kim yönetecekse, Kürtlerin siyasi temsil ve eşitlenme konusundaki taleplerini göz ardı edemez, etmemelidir. Baasçılığın tarihe karışması büyük bir devrimdir. Yine İran merkezli Şii temelli mezhepçiliğin vekalet savaşları üzerinden kurduğu düzen sona erdi. Ne HAMAS ne Hizbullah, gördüğü zararlar ve uyguladığı stratejiler sebebiyle tabi, Ortadoğu’daki yeni düzen arayışlarının aktörü olamaz.
Kürtlere gelince, Kürtler bu coğrafyada bütün tarihi süreçlerde düzen bozucu değil düzen kurucu oldular. Ne Irak ne Suriye ne Türkiye ve ne de İran Kürtler olmadan düzen bulamaz.
Bütün bu sebeplerle Türk dış politikasının temel sorusu, “Ortadoğu’da yeni düzen kurulurken, Türkiye bu düzende nasıl ve kimlerle beraber yer alacak?” Olmalıdır.
Bu soruya doğru cevaplar bulan Türkiye, Ukrayna ve Filistin meselesi dahil birçok beynelmilel meselede başat bir rol oynayabilir. Ama dediğimi gibi bunun için kendi baş ağrılarından kurtulması lazım.
Kürt anasını görmesin diyerek ne dış ne iç politikada Türkiye’yi güçlendirecek adımlar atılabilir. Ama galiba Suriye konusu başta olmak üzere, Türkiye’nin dış politikasında önemli değişimlerin yaşanacağını hep beraber görme imkanımız olacak.
Dün mesela, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, SDG’nin yeni Suriye yönetimiyle kurduğu ilişkileri ve anlaşmaları olumlayan açıklamalarda bulundu. Oysa yakın zamana kadar, SDG’nin de PKK gibi kendini tasfiye edip silahları bırakması görüşü resmi politika olarak ileri sürülüyordu.
**
“KÜRTLER, ROJAVA’DA ÖZERKLİĞE SAHİP OLUR”
Son olarak şunu da soralım, Kürtler ile Şam’ın anlaşması ve Kürtlerin, Mesud Barzani’nin gözetiminde Suriye’de uzlaşmaya varmasını nasıl yorumluyorsunuz? Kürtler Rojava’da resmi manada özerk bir yapıya sahip olur mu?
Kürtler, Rojava’da özerkliğe sahip olur evet. Bu tartışma çok geride kaldı. Ve bu özerklik Şam’ın küresel aktör ve hatta birtakım bölgesel aktörlerle yaşama ihtimali olan bazı sorunların aşılmasına sebep olur. Kalın bir özerklik olmaz bu, gevşek bir özerklik olur.
Şam’la ortaklaşma Suriye’ye de Kürtler’e de kazandırır. Şam yönetiminin meşruiyet alanı genişler. Mezhepler ve dinler arası münasebetlerde yumuşama yaşanır. Yeter ki PYD/SDG geçmişteki üsttenci yaklaşımlarını geride bıraksın ve politikalarını yeni siyasi şartlara göre yeniden düşünsün.
Bu aşamalara gelinmesinde Sayın Mesut Barzani’nin misyonu ve güven aşılayan, güven tesis eden tutumu şüphesiz çok önemlidir.
PKK’nın silahsızlanması sonrasında, PKK’lı olsun, olmasın siyasetle meşgul olan bütün Kürtler’in bir yüzyıl muhasebesi yapacağına inanıyorum.
Başkan Mesut Barzani ve partisi KDP bu muhasebeye, tecrübeleri ve tarihsel birikimleri sebebiyle çok katkı sunacaktır.
Kanaatimce hiçbir Kürt partisi ve lideri Kürtlere dönüp herkes kendi yoluna diyecek durumda değil. Tarihi şartlar öyle gelişti ki, Kürdistanın ve dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar hiç bir Kürt örgütü, kendisini ulusal birlik ve ortak politikalara karşı ‘özerk’ bir konumda göremez.
Birlikçi siyaset öncelikli hale gelecek. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde hem Sayın Mesut Barzani’nin hem IKYB’nin siyasi ve manevi manada rolü daha belirgin ve kaçınılmaz hale gelecektir.
Bu Haber 970 defa okunmuştur.




