RÖPORTAJ | "Kürt lobisi Jîna Emînî’nin yaktığı devrim meşalesine sahip çıkamadı!"

PeyamaKurd - Jîna Emînî’nin 13 Eylül’de İran Ahlak Polisi tarafından Tahran’da başörtüsünü “düzgün” takmadığı gerekçesiyle uğradığı şiddet sonucunda 16 Eylül’de hayatını kaybetmesi ardından, Doğu Kürdistan merkezli İran genelinde protestolara yol açtı. Protestolar aralıksız olarak devam ediyor.
ABD’de yaşayan Doğu Kürdistanlı Uluslararası Güvenlik, Dış politika analisti ve Orta Doğu Uzmanı, akademisyen Shukriya Bradost, Basnews'ten Ruken Hatun Turhallı konuşarak, İran'da yaşananları ve geçmişten günümüze İran siyasetini ele aldı.
Öncelikle Doğu Kürdistan devrimcilerine, İran halklarına gerici İran rejimine karşı yürüttükleri isyandan dolayı selam, saygı ve sevgilerimi sizin aracılığınızla iletmek istiyorum. Çok iyi biliyorum ki burada gerici İran rejimine karşı caddelerde, sokaklarda ayakta olan bu değerli insanlar çok büyük zahmetler çekiyor, büyük direniş sergiliyorlar.
Doğu Kürdistan her şeyden önce şu şekilde bilinmeli; Doğu Kürdistan Pers İmparatorluğu döneminde buranın önemli bir parçası haline geldi. Örneğin Syces Picot Anlaşması’nda sadece Kürdistan’ın 3 parçası dağıtıldı. Bu parçalanma Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde olan Kürdistan’da gerçekleşti. Bu yönüyle Doğu Kürdistan’ın kaderi diğer Kürdistan parçalarından farklı gelişti. Osmanlı İmparatorluğu parçalandığında 3 yeni devlet oluştu ve bu 3 yeni devlet kendi aralarında Kürdistan parçalarını böldüler. Doğu Kürdistan bu durumun dışında, yani Syces Picot’un dışında kaldı. Çünkü Farsların sömürgesi halindeydi.
“İran devleti, batı formatında ulus devletin taklidi şeklinde oluşmuştur, Ortadoğu’da İran’ın farklı, halklar, inanç ve kültürel yaşamları barındıran bir yapıya sahip olması nedeniyle bu format yetersizdir.”
İran coğrafyasında 1920’de ulusal bir devlet kuruldu. Ortadoğu’da Birinci Dünya Savaşı sonrası yeni ulusal devletler kurulurken, İran’da bu devlet çok farklı bir formatla gelişti. İran İmparatorluğu değişerek yeni modern ulusal bir devlet kurulumu gerçekleşti. Fakat bu format yetersiz, eksik bir formattı. Batı ulus devletlerinin bir benzerini kopyalayarak İran’a uydurmaya çalıştılar. Ama uydurulamadı. Çünkü İran salt bir ulusun tek başına hakim olabileceği bir devlet değildi. İçerisinde farklı birçok ulusu da barındırıyordu. Tek kültüre de sahip değil. Dolayısıyla Ortadoğu’da içerisinde farklı, halk, inanç, kültür ve yaşamları barındıran bir devletti. Bu nedenle İran coğrafyasında bir ulus – devlet oluşturma fikri henüz başında sakat bir düşünceydi.
Çünkü farklı etnik, inanç ve kültürlerin bir arada olduğu bir coğrafyada “Tek ulus, tek dil, tek inanç, tek kültür” mantığına dayalı bir yaklaşım göstermek çok büyük bir hatadır. Yani aslında Türkiye’de gelişen “Tek ulus, tek inanç, tek dil, tek kültür” zihniyetinin aynısı İran’da da hakim.
“İran kurulduğu ilk günden itibaren bu sakat ulus – devlet zihniyetine karşı isyanlar başladı”
İran’da öncesinde varolan eyalet sistemleri yani federal sistemler değişince bu coğrafyada yaşayan diğer azınlıklar rahatsız oldular ve bu rahatsızlıklarını sürekli olarak yansıttılar. Bazı süreçlerde bu raahtsızlıklarını isyanlara dönüştürerek bazı kazanımlar da elde ettiler. Mahabad Kürt Cumhuriyeti gibi... Aynı şekilde Azeriler’de Tebriz kenti ve çevresinde benzer bazı kazanımlar elde ettiler. Fakat İran ulus – devleti bu talepleri en sert biçimde kanlı bir şekilde bastırarak, lider kadrolarını idam ettiler.
“Kürtler 1979 öncesinde devrime büyük bir destek verdi, halkların emeğiyle geliştirilen bu devrim Humeyni yanlıları ile molalar tarafından çalındı”
1979’da İslam Devrimi gerçekleştikten sonra da yeni rejim eskiyi değiştirmek yerine daha katı bir hale getirdi. Oysa İran’da yaşayan, Fars, Kürt, Azeri, Beluci vb. Halklar, aynı şekilde farklı inançlar bu devrimde yanilikçi olacağı umuduyla büyük destek sundular. En fazla da Kürtler bu devrimin gelişmesinde kilit rol üstlendiler. Çünkü demokratik, modern bir İran devletinin kurulmasını hayal ettiler. Bunun yanında da Kürtler için bir otonomi kurulacağını düşündüler. Devrimden önce Dr. Qasimlo bu yönlü Hümeyni ile aslında anlaşmalar yapmıştı.
1979 İran İslam Devrimi’nin halk içerisindeki tanımı şu şekilde; Çalınmış devrim. Yani halkların emeğiyle geliştirilen bir devrimin Humeyni yanlıları ile molalar tarafından çalındığına inanıyor herkes. Humeyni devrim öncesinde halklara hitabında: “Biz iktidar olmak için devrim yapmıyoruz. Devrim gerçekleştiğinde molalar iktidarda olmayacaklar” dedi ama iktidarı ele geçirdikten sonra bu söylemlerinin tam tersine iktidarı kaybetmemek için her türlü vahşeti uyguladılar.
Biz bu devleti en iyi şekilde idare edeceğiz yalanlarıyla 43 yıl boyunca bu coğrafyaya en büyük kötülüğü uyguladılar. Şahlık iktidarında İran’ın tek resmi dili Farsça’ydı, Humeyni iktidarı başa geçtikten sonra buna ilavetten İran’ın resmi inancının da sadece Şii mezhep olduğunu anayasaya ekledi. Bu şekilde farklı etnik kimlik ve inançların yaşadığı İran coğrafyasında artık sadece Farslar ve Şiiler iktidar gücü haline geldiler. Böylelikle İran coğrafyasındaki yeni iktidar artık sadece İran’da değil bölgede Şii mezhep inancını iktidar yapma çabasına girişti.
“Doğu Kürdistan halkmızda Kürt kimliği her zaman inanç kimliğinin önünde oldu”
İşte bu yeni İran kimliğinde Kürtleri ele aldığımızda Kürtler hem Fars değiller hem de Şii mezhep değiller. Doğu Kürdistan’da yaşayan Kürtlerin inanç farklılıkları da var. Büyük kesim Suni mezhep, özellikle Kirmanşan Kenti ile çevresinde Şii Kürtler yaşamakta, hakeza Alevi, Yaresan, Yahudi, Hristiyan ve Zerdüşti inancında olan Kürtler var, Doğu Kürdistan’da. Ama buna rağmen Doğu Kürdistan halkmızda Kürt kimliği her zaman inanç kimliğinin önünde oldu.
Bunu iyi bilen İran iktidarları bu nedenle sürekli olarak Kürtlerin kimliklerini, dillerini, kültürlerini yasaklamayı esas aldılar. Daha iyi anlaşılması için örnek vereyim; mesela Belucistan’da İran tarafından ezilen bir etnik halk ama onlar açısından Belucilik ikinci planda, Suni mezheplik birinci planda. Oysa farklı inançlarda olan Kürtler yan yana geldiklerinde esas aldıkları şey; Kürtlük kimliği oluyor.
İran devleti iktidarlarının Kürtlere karşı yaşadığı paradoksun en belirgin örneği; İran devlet iktidarları hem Pehlevi hem de İslam Cumhuriyeti döneminde, kendi coğrafyasında yaşayan Kürtlere zulüm, baskı, işkence ve katletme yaklaşımı gösterirken, diğer parçalardaki Kürt hareketlerine, partilerine destek verdiler. Bunu da Türkiye ve Irak karşısında Kürtleri sürekli olarak bir koz şeklinde elinde tutmak için yaptı. Daha iyi anlaşılması için size bir örnek vereyim; Ben 2003 yılına kadar Urmiye Kentindeyken her yıl istediğimiz zaman Halepçe katliamını anma merasimleri düzenleyebiliyorduk.
Zaten İran rejimi bu konuda bize hem izin veriyor hem de destek oluyordu. 2003 yılına kadar Saddam iktidardayken Irak’da Halepçe katliamı merasimlerini kutlamak yasal ve desteklenir bir durumdu ama 2003’den sonra Irak’da Saddam rejimi kalmadığı için artık bu merasimi yapmak suçtu ve bunun için insanlar tutuklandılar. Çünkü artık Irak’da Şii inançlı partiler iktidara geldiler.
Aynı şekilde İran İslam Cumhuriyeti Türkiye ile ilişkileri iyi olduğunda Kuzey Kürdistanlı partilerin sınır bölgelerinde kalmalarına veya İran coğrafyasında hareket etmelerine müsaade etmiyor. Ama Türkiye ile ilişkileri bozulunca Kuzey veya Rojava Kürdistanı’nda Kürt partilerine destek vermekten çekinmiyorlar. Buna karşın Doğu Kürdistan’daki Kürt partilerine baktığımızda hep zayıf konumda kalıyorlar. İşte bu yukarıda belirttiğim sebepler buna neden oluyorlar.
Diğer Kürdistan parçalarındaki parti veya siyasi çevrelerden şu ana kadar belirgin bir destek tavrı ya da yaklaşım görmedik. Aslında sadece partiler veya siyasetçiler değil diğer parçalardaki halkımızdan da beklenilen desteği göremedik. Bireysel düzeyde bazı tepkiler, bazı destekler oldu ama güçlü bir şekilde kitlesel bir destek göremedik. Bu destek de çok geç gelişti. Ta ki neredeyse Doğu Kürdistan’daki protestolar bütün dünyanın gündemine girdi, o zaman daha yeni yeni tepkiler, açıklamalar gelişti.
Oysa Doğu Kürdistan halkı Roboski katliamında, Demirtaş’ın tutuklanması döneminde her türlü desteği verdi ve bu nedenle birçok insan tutuklandı, halen de bu nedenlerden ötürü hapiste olanlar var. Rojava Kürdistanı’nda şehit düşen Doğu Kürdistanlılar’ın sayıları az değil.
Aynı aileden 3 kardeş ayrı ayrı Rojava Kürdistanı’nın kentlerinde şehit düştüler. Kobani savaşı sürecinde Doğu Kürdistan halkı bir bütün ayaklandı ve sokaklara döküldü. Hakeza Güney Kürdistan’da en basit bir haksızlık yaşandığında Doğu Kürdistan halkı her zaman destek oldu. Örneğin bağımsızlık referandumu döneminde ortaya çıkan gelişmelere destek vermek için yapılan eylemlerden dolayı çok insan tutuklanıp zindana atıldılar.
Biz Kürt milleti olarak 40 milyondan fazla bir halkız diyoruz. Şayet birlik içerisinde, aynı duygulara sahip olabilsek gücümüz çok yüksek olur.
Örneğin, Doğu Kürdistan’daki protestolara destek vermek için sadece günümüzün teknolojisini kullanarak Twitter, Facebook, İnstegram, Tik tok gibi sosyal medya mecralarında her gün her birimiz 1 mesaj bile yayımlayabilsek bu dünya genelinde büyük bir yankı uyandırır. Ama bunu bile yeterince yapamıyoruz. Kendisine Kürdüm diyen herkes bir şey yapamıyorsa bile en azından bu desteği göstermesi gerektiği kanaatindeyim.
Klasik bir söylem var; bugün senin komşunu öldürdüklerinde ya da hakaret ettiklerinde şayet sessiz kalıyorsan yarın seni öldürmeye geldiklerinde ya da hakaret ettiklerinde herkes sana karşı da sessiz kalacak. Ve şunu açıkça söyleyebilirim ki, Doğu Kürdistan’da geçmişten beridir var olan bu ulusal duygular bu yaklaşımlardan dolayı zayıflayabilir.
Daha da kötüsü, ileride bu durum şu şekle dönüşebilir, artık Doğu Kürdistan halkı kendisini Kuzey, Güney ve Rojava Kürdistanı halkı ile aynı halk olarak görme konusunda soğukluk yaşayabilir. Bu tehlike hepimizi ilgilendiriyor. Bunun üzerine çok iyi araştırmalar yapmak gerekiyor. Şunu sürekli tartışmamız gerekiyor; bizdeki bu ulusal duygular neden bu kadar zayıf kalıyor?
Dünya genelinde direniş, mücadele konusunda bugün Kürt kadınlarının silahlı mücadelesi bu denli konuşuluyor, gündem oluyor ve saygı duyuluyorsa bunun temelini Doğu Kürdistan’da geçmişte eline silah alıp mücadele eden Peşmerge kadınlar attı. Ama maalesef ki bu yeteri düzeyde anlaşılamadı ve anlatılamadı. 1970’ler de Doğu Kürdistan partileri içerisinde Kürt kadın birlikleri baskıcı İran rejimine karşı direniş ve silahlı mücadele yürüttü.
Örgütlü olarak Kürdistan genelinde ilk kez silahlı mücadeleyi yürütenler Doğu Kürdistanlı kadınlardı. Diğer Kürdistan parçaları da bunu devam ettirdiler. İran İslam Cumhuriyeti kurulduktan sonra kadınları en çok ezen sistem haline geldi. Bu nedenle kadınlar bu sisteme karşı büyük mücadeleler yürüterek, bazı konularda haklar elde edebildiler. Örneğin, siyasete katılım, devlet kurumlarında çalışabilme, eşit öğrenim hakkı vs. İran İslam Cumhuriyet rejimi öncesinde var olan iktidar da aslında birçok konuda haklar sundu ama bunu sadece kendi ulus çıkarlarında sundu.
Kürtleri mevcut sistemin ortağı olarak görerek bir hak sunma yaklaşımını göstermedi. Şah iktidarı kendi halkı ve kadınları için büyük imkanlar ve haklar sundu. Öyle ki şu an baktığımızda, Batı’da çok farklı uluslararası başarılara imza atmış İranlı kadınlar mevcuttur. Bu başarı Şah döneminde yaratılan imkanlardan faydalanmanın sonucunda ortaya çıktı.
Şu sorulabilir; Neden o zaman Şah dönemindeki bu moderniteye karşı Kürtler ayaklandılar? Cevabı şu şekilde; Şah iktidarı İran genelindeki bütün zenginlikleri sadece kendi ulusunun hizmetine soktu, diğer etnik kesimlerin geri kalmasına sebep olacak uygulamalarda bulundular ve onlara hiçbir hak tanımak istemediler. Özellikle Doğu Kürdistan halkının eğitim, ekonomi ve siyasal olarak gelişmemeleri için elinden geleni yaptı bu sistem.
“İran genelinde en fazla idam cezaları Kürtlere karşı uygulanıyor”
Bugünde baktığımızda İran genelinde en fazla idam cezaları Kürtlere karşı uygulanıyor. Cezaevleri en fazla Kürtlerle dolu. Zaten İran İslam Cumhuriyeti Kürtlere her türlü baskıyı uygulamak, tutuklamak, zindanlara atmak ve idam etmek için özel bir politika olarak diğer halklara Kürtlerin insan olmadığı, geri, cahil olduğunu empoze etmeye çalışıyorlar.
Yaptığım birçok röportajda diğer medyalara da şu örneği verdim; İranlı bir pilotu Ulusal TV’ye çıkartıp halka seslenmesini sağlayarak, Kürtlerin savaş döneminde insan eti yediğini söyletiyorlar. Ve İran rejimi de yıllarca bu yalanı halka anlatarak, Kürtlerin insan etini yediği yalanına inandırmaya çalışıyorlar. Düşünün ki Kürtler böylesi bir devletle yaşamak zorunda kalıyorlar.
Yani halka şu düşünceyi empoze etmeye çalışıyorlar; Kürtler İran’ı parçalamaya ve İran’da yaşayan insanlara karşı insanlık dışı uygulamalar yapmaya uğraşıyorlar. İşte İran Devleti’nin Kürtlere karşı yürüttüğü zalimce siyaset bu şekilde. Yani diğer halkları Kürtlere düşman etmeye çalışıyorlar. Bu son devrim özellikle kadın devrimi niteliğinde, İran genelinde büyük bir Zihinsel Devrime de yol açtı.
Kürt kadınlarının “Jîn, Jîyan, Azadî” sloganı artık sadece Doğu Kürdistan’da değil, İran genelinde Fars, Azeri, Beluci ve diğer bütün halklar içerisinde temel slogan haline geldi. Dolayısıyla diğer halklar şu an İran rejimine tavırlarıyla şunu söylüyorlar; Kürtler senin bahsettiğin geri, yobaz, cahil bir halk değil. Aksine sana karşı ayaklanan, senin zulmüne boyun eğmeyen, direnen bir halk.
İşte İran rejimini şu an en çok zorlayan şey, artık Kürtlere karşı diğer halkarı arkasına alacak kozları elinde kalmadı. Bu nedenle bana göre en önemli olgulardan birisi de bu. Yani genel anlamda İran halkları içerisinde bir zihinsel devrim oluştu.
“İran devrimi Kürt kadınlarının “Jîn, Jîyan, Azadî” sloganıyla başladı”
Bu devrim kadınların öncülüğünde ve “Jîn, Jîyan, Azadî” sloganıyla başladı ama bugün bütün sosyal sınıflar, etnik yapılar bu devrimin arkasında duruyor.
İran aslında çok zengin bir devlet. Yeraltı, yerüstü çok büyük zenginliklere sahip. Jeopolitik olarak da çok stratejik bir coğrafyada yer alıyor. Ortadoğu Bölgesi’nin en kalabalık ülkelerinden de biri. Üretim gücü var. Ama buna rağmen bakıyorsunuz bu coğrafyada yaşayan halklar en kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Buna gerekçe olarak da İran’ın ambargo altında olduğu bahanesi ileri sürülüyor.
O zaman şunu sormak gerekiyor; İran neden ambargo altında bir ülke haline getirildi. Bunun sebebi İran İslam Cumhuriyet rejiminin kendisidir. Daha iktidara geldikleri ilk gün yaptıkları şey, ülkede bulunan yabancı ülke diplomatlarını tutuklamak, rehin almak oldu. Daha sonra İran’daki Şii mezhep iktidarını bütün dünyaya yayacakları propagandası yapmaya başladılar.
Ardından dünya genelinde terörist olarak kabul edilen bütün örgüt ve gruplara destek vermeye başladı. İran devletinin yürüttüğü bu siyaset karşısında yapılacak en mantıklı şey, bu rejimi her anlamda ambargo altına almaktır. Aksi taktirde bu rejim hem bölgenin hem de dünya genelinin güvenlik asayişine zarar verecektir. Oysa İran’da daha demokratik daha modern bir iktidar olsa İran hem bölgenin hem de dünyanın en zengin en refah ülkelerinden birisi olmaya aday bir ülke. Buna her açıdan imkanları da var.
Buna karşılık Kürtleri destekleyen kim var? Buyrun ben bir akademisyen ve bir aktivistim bana sorun, “Şükriye sana destek veren kim var diye.” Cevabım; hiç kimse olacak. Bu anlamda konuşmamın başında büyük bir yaraya parmak bastınız dedim. Kürtlerde 2 kişi bir konuda örgütleme yapıyorsa mutlaka 3’üncü Kürt bunu bozmak için uğraşıyor. Yani birbirine destek vermedikleri gibi, birbirlerinin kuyularını da kazıyorlar.
40 milyonluk bir halkız ama uluslararası bir medyada bir Kürt kalkıp konuşmuyor. Sadece Doğu Kürdistanlı değil, Kuzey, Güney ve Rojava Kürdistanı’ndan da hiçbir Kürt yok mu uluslararası medyalara katılıp düşüncelerini, görüşlerini paylaşsın. Hiç mi akademisyenlerimiz yok, hiç mi bilim insanlarımız veya benzerleri yok. Bu yönüyle söylüyorum biz Kürtler hem devletsizlikten hem de zaaflarımızdan dolayı güç oluşturamıyoruz.
Mesela, Kürdistan Bölgesi’nin ABD’de temsilciliği var. Şu ana kadar Doğu Kürdistan’daki gösterilere yönelik herhangi bir faaliyet gösterdi mi? Herhangi bir çalışma yaptı mı? Oysa yapmak isterse Doğu Kürdistanlı aktivistleri, akademisyenleri veya insanları kongreye, senetoya ulaştırabilecek imkanlara sahipler. Bu konuda destek olabilirler aslında. Aynı şekilde Rojava Kürdistanlı Kürlerinde bu yönlü güçlü ilişkileri ve imkanları var. İsterlerse destek olabilirler. Şu ana kadar bir destekleri oldu mu diye sorarsanız, hayır hiç olmadı.
Dediğim gibi, Batı ülkelerinde, ABD’de çok güçlü lobiler var. Bunlarla ilişkileri çok güçlü Kürt lobilerinin. Bizi onlarla görüştürebilirler. Bulundukları ülkelerdeki yönetimleri ile olan ilişkilerine yönlendirebilirler. Örneğin Kuzey, Güney ve Rojavalı Kürtler bulundukları medya ajanslarında bizimle irtibat kurabilir, bizi programlara dahil edebilirler. Yani istendiğinde bunun gibi yöntemler çok fazla. Yani bakın İranlı bir kadını nerede bulsalar hemen getirip bir tv kanalına çıkartıp konuşturuyorlar. Bu desteği veriyorlar. Kürtlerde bu mantıkla yaklaşmalı bana göre.
Kürtler bulundukları her yerde her çalışmada mutlaka bunun için çalışmalıdırlar. Oturdukları yerlerde, çalıştıkları yerlerde, yemek yedikleri yerlerde, kafelerde vs. Her yerde. Yanlış anlaşılmamalı ben bunları söylerken sadece Doğu Kürdistan için yapılmalı demiyorum.
Bu Haber 42198 defa okunmuştur.Mesela şu an sizinle 1 saattir konuşuyoruz. Ben bu 1 saat içerisinde sadece Doğu Kürdistanla ilgili görüşlerimi paylaşmıyorum. Bütün Kürtlerle, Kürdistan ile ilgili görüşlerimi de paylaşıyorum. Bizim diasporadaki halkımızın da aynısını yapmasını bekliyoruz.





