RÖPORTAJ | Orhan Miroğlu: Millet İttifakı bir tek HDP seçmeninin oyunu hak etmiyor!

PeyamaKurd - Türkiye’de seçim tarihi yaklaşırken, gerek ana akım gerekse muhalefetin gündemi ‘partiler, ittifaklar ve seçim’ oluyor. 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en önemli iki ismi, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu aday olduklarını duyurdular. Gerek AK Parti gerekse ana muhelefet partisi CHP, ittifaklar kurarak seçimlere giriyorlar. AK Parti’nin HÜDA-PAR hamlesi eleştirilere neden olurken, altılı masanın ve HDP’nin nasıl bir yol izleyeceği ise hala akıllarda soru işareti olarak yer edinmiş durumda.
Türkiye’de ‘yüzyılın felaketi’ olarak ifade edilen yıkıcı depremin etkileri de devam ederken, sel felaketi de beraberinde geldi.
Tüm yaşananlar ve gündemdeki olayları AK Parti MKYK üyesi 25 ve 26. Dönem Mardin Milletvekili ve, “Yeniyüzyıl, Kürtler ve Bağımsızlık” kitabının yazarı Orhan Miroğlu, PeyamaKurd’e derin bir anlatımla değerlendirdi.
“Türkiye son çeyrek asırda, ancak bir yüzyıla sığabilecek çok büyük siyasi ve toplumsal olaylar yaşadı, darbe girişimleri, PKK ve DAİŞ’e karşı yurt içinde ve yurt dışında sürdürülen mücadele, sınır ötesi askeri harekatlar, 15 Temmuz, ekonomide bütün dünyada yaşanan durgunluk ve krizler, Covid, yarattığı sonuçlar ve nihayet 6 Şubat depreminde 11 ilde yaşanan felaket ve yıkım. Bu ortam içinde yapılacak olan seçimleri Cumhur İttifakı olarak Türkiye’nin bir yüzyıl seçimi, hatta sonuçları itibariyle önümüzdeki yüzyılları da etkileyecek bir tarihi seçim olarak görüyoruz. Yaşanan sorunlarla mücadele etmek için en önemli iki unsurun siyasi istikrar ve güven olduğuna inanıyoruz.
Bizim seçim stratejimiz ağırlıklı olarak deprem felaketinin yarattığı sonuçları hızla iyileştirme, insanların barınma, sağlık ve eğitim hakkı ile yoksullukla mücadele konularında ülke çapında bir duyarlılık yaratma ve devletin kurumlarını bu programa hazırlama…
Seçim kampanyalarında müzik kullanmayacağız, ülkemize hakim olan acının ve yasın farkında olduğumuzu ortaya kıyan bir seçim kampanyası sürdüreceğiz. Zaten seçim takvimi de görülebileceği gibi geniş bir zamana yayılacak gibi görünmüyor, sahalara çıkma aşağı yukarı üç haftalık bir zamandan ibaret.”
“Güzel soru. Sondan başlayayım, diyorsunuz ki, CHP’nin gidişatını nasıl görüyorsunuz? Valla CHP’nin gidişatı, savrulması, kendi içindeki fikir ayrılıkları, bu partiyi vizyonsuz bir parti haline getirmiş durumda.
Sayın Kılıçdaroğlu’na CHP’liler, gece mücahit, gündüz ülkücü roller biçiyor! Karar veremediler CHP’liler, Kılıçdaroğlu bir mücahit, bir ülkücü ya da bir sosyal demokrat mı? Eh arada bir CHP Diyarbakır başta olmak üzere Kürt şehirlerine gidip Kürtler’e, ‘oyunuzu verin AK Parti’yi yollayalım sonra da sizin taleplerinize bakarız, ama öyle fazla da bir arada görünmeyelim, Meral hanımı küstürmeyelim!’ Diyorlar! Bu tutarsız politika güven değil, güvensizlik yaratıyor.
Millet İttifakının Türkiye’yi yönetmek için öngördüğü model, Iraklılar, Suriyeliler ve Kürtler daha iyi bilirler, tam olarak bir BAAS modeli! Yani patrimonial bir iktidar biçimi! Bu iktidar biçiminde ne temsili demokrasiye, ne katılımcı demokrasiye yer var!
Şunu söylüyorlar;
Biz iktidara gelirsek, Cumhurbaşkanıyla beraber 6 kişi daha aynı ve cumhurbaşkanıyla eşit haklara sahip olarak görev yapacak! İki belediye başkanı ve dört siyasi partinin genel başkanları Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görev yapacak. Kararlar tamamen oy birliğiyle alınacak! Böyle bir iktidar ortaklığından bir tek ulusal kararın alınabilecek olması çok şüpheli! Burada şaşırtıcı olan da yüzde bir hatta binde 20-30 gibi oranlara sahip ve tek başına bir milletvekili dahi çıkaramayacak olan dört parti liderini en az 27 milyon alarak seçilmiş olacak olan bir cumhurbaşkanıyla eşit hak kullanacak olması! Dünya demokrasi tarihinde bir örneği daha yok bu modelin! Güçlendirilmiş parlamenter sistemden anlaşılan buysa, vah Türkiye’nin haline!
Millet İttifakı bir çeşit koalisyon, ama geçmişteki koalisyon hükümetlerinden bile çok geri bir koalisyon anlayışı. Çünkü geçmişteki koalisyon hükümetlerinde temsil edilen partiler, kendi seçmenleri ve milletvekilleri olan partilerden oluşuyordu.”
Hiçbiri %15-20’den aşağı oy almıyordu. Burada İyi Parti ve CHP dışında barajı aşan parti yok. Diğer dördü sembolik ve tek varlık sebepleri Sayın Erdoğan’a duydukları nefret, bir hesaplaşmayı temsil ediyor olmaları!
“Ama dönüp Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Akşener’e diyorlar ki, bize Mecliste grup kuracak sayıda milletvekili verin, sonra da bakanları paylaşalım, sonrada cumhurbaşkanı yardımcısı olalım ve biz onay vermeden hiçbir karar verme yetkisi olmasın Cumhurbaşkanının! Böyle bir siyasi ortaklıkla Türkiye yönetilemez! Seçmen de sanırım bu gerçeği görüyor. Güven ve istikrarı öncelleyecek diye düşünüyorum. Türkiye’nin siyasi krizler yaşamaya tahammülü yok bugün. Kaldı ki, Güçlü liderlik ve güçlü devlet yönetimi, bugün bütün dünyada bir trend halinde ve yükselişte.
Ben birinci turda seçimin sonuçlanacağını düşünüyorum. Cumhurbaşkanımız kamuoyu yoklamalarına göre HDP dahil (yüzde on oy alıyor bu partiden) bütün partilerden oy alabilen tek aday.
Bazı anketlere göre %50 ve üstünde oy alıyor ama AK Parti’nin oyları da %37-40 civarında. Birinci partiyiz ama cumhurbaşkanının oy potansiyeliyle parti arasındaki fark, aşağı yukarı on puan.
Ama seçim ortamında bu farkın çok azalacağını düşünüyorum. İstikrarsızlığı seçmen istemeyecektir. Cumhurbaşkanlığını verip, meclis çoğunluğunu elinden almak sağduyulu bir tercih olmaz çünkü. Seçmenin bu gerçeği unutmadan ve fark ederek sandık başına gitmesi için de AK Parti’nin aday tercihlerinden tutun da seçim beyanatlarına kadar birçok faktör önem arz edecektir.”
“HÜDA- PAR’la henüz ilan edilmiş çerçevesi çizilmiş bir seçim ittifakı yok, olursa bu hafta netleşir. Ama zaten HÜDA-PAR Cumhurbaşkanımızı seçimlerde destekleyeceğini ilan etmiş bulunuyor.
Milletvekili seçimlerinde nasıl bir ortaklık olur, ya da olmaz, bekleyip görmek lazım. HÜDA- PAR’la söz konusu olan elbette tarafları bağlayacak olan bir siyasi programda ortaklık değil. Bir seçim iş birliği.
HÜDA- PAR kendi siyasi programını savunacak güce sahip. AK Parti kendi parti programından başka bir siyasi ajandaya sahip değil, böyle bir şey mümkün değil. Kaldı ki bu dostlarımızın bizden böyle bir beklentileri de yok. Hal böyleyken muhalefet mal bulmuş mağribi gibi HDP/PKK sayesinde oy almak için Millet İttifakıyla kurulan diyalogları meşrulaştırmak için HÜDA-PAR ile AK Parti arasındaki ilişkiyi AK Parti Hizbullah ilişkisi gibi yansıtmaya çalıştı.
Halbuki, Türkiye’de Hizbullah diye silahlı bir örgüt yok! Hizbullah 90’lı yıllarda ve bizim iktidarımız zamanında tasfiye edilen JİTEM’in, PKK’nın şehir milisleriyle mücadele etmesi için kurdurulmuş ve 2000’li yılların en başında da miadı dolduğu için tasfiye edilmiş bir örgüt. PKK ve Hizbullah arasındaki “şehir savaşlarında” her iki taraftan ikibine yakın insan hayatını kaybetti.
Trajik bir safha yani. HÜDA- PAR’ın kuruluşu 2012 yılı. Gelelim HDP ve PKK arasındaki siyasi ilişkiye. HEP’in kuruluşu bile Öcalan’ın onayıyla oldu.
Başlangıçta bu kuruluşta diğer Kürt grupları da vardı ama çok geçmeden tümü tasfiye edildi. Bugün kendi partileri var. HEP ve devamında kurulan partiler PKK’ya kaldı. PKK bugün hem Türkiye’de hem sınır ötesinde Türkiye’nin ulusal risk olarak gördüğü bir örgüt.
HÜDA- PAR’la konuşmak Hizbullah ile konuşmak demek değil, ama HDP’yle konuşmak HDP ve Öcalan’la konuşmak demektir!”
“Kandil’den gelen açıklamaları hatırlamadan HDP’nin Millet İttifakına yakınlaşmasını anlamak mümkün olmaz. 2019 seçimlerinde, sırf AK Partiye kaybettirmek için büyükşehirlerde kayıtsız şartsız CHP adaylarını desteklediler. Kürtler’in %60’ı artık metropol şehirlerde yaşıyor. Kimse dönüp sormadı, bu siyasi desteği CHP’nin Kemalist adaylarına ne karşılığında sunuyorsunuz diye!
Şimdi de aynı şeyi bu seçimlerde yapmak istiyorlar. Ne karşılığında? Hiçbir şey karşılığında! Millet İttifakı sessizlik içinde HDP’nin oylarını kapmanın peşinde. HDP ise zevahiri kurtarmak ve absürd durumu seçmenine anlatmak için çareler arıyor. Beni fark edin deyip duruyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu değil, bizi Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ziyaret etsin diyorlar ama buna bile Merak Akşener’den izin yok!
Öte yandan Kandil’den gelen açıklamalar ise, Kandil’in bu seçimi, Millet İttifakının seçimi kazanması gibi değil, kendilerinin kazanacakları bir seçim olarak anladıklarını açıkça gösteriyor.
Seçimden sonraki süreçte yol haritasını belirleyeceklerini söylüyorlar ki her bir Millet İttifakı seçmeninin bu beklentinin ne anlama geldiğini iyi düşünmesi gerekir. 14 Mayıs’ın sonuçları kuşkusuz PKK’nın da geleceğini, başta Irak Kürdistan Bölgesel hükümetiyle olmak üzere hareket stratejisi ve yaklaşımını belirleyecektir.
Sayın Erdoğan’ın yönetmediği, muhafazakar demokrat devlet adamlarının rol ve misyonlarının sona ereceği bir tarihi süreçte, Kemalist ve dışlayıcı milliyetçiliğin hakim olduğu ve PKK’nın da bütün gücüyle böyle bir iktidarı desteklediği bir Türkiye’de, Türk- Kürt siyasi ve tarihi münasebetlerinin nelere yol açacağını herkes düşünmelidir!
Diyarbakır’daki Kürt de düşünmeli, Hewlêr’deki Kürt de!
Kamışlo’daki Kürt de düşünmeli, Mahabat’taki Kürt de!
Dolayısıyla bu seçim biraz da Kürt halkının kader seçimi.
Mir Celadet Bedirxan’ın vaktiyle Mustafa Kemal’e yazdığı mektupta ifade edildiği gibi, “Harici ve Dahili Türkiye’nin” seçimi!
Benim endişem, dön dolaş Kürtler’in yanlış bir tercih yapmaları ve “alavare dalavere Kürt Mehmet nöbete” taktiğinin başarıya ulaşması halinde, sonuç, fillerin tekrar dövüşe tutulacakları meydanların tarih sahnesine çıkmasıdır! Çünkü tarihi tecrübelerimizin ışığında biliyoruz ki, fillerin kapışacağı meydanlar açılınca, ezilen hep çimenler olur!
Millet İttifakı bir tek HDP seçmeninin oyunu hak etmiyor. Ve ben yürütülen tartışmalardan, HDP’ye oy veren Kürt’lerin, kendilerini kimsenin görmek istemediği bir hayalete dönüşmüş insanlar gibi hissettiklerini onurlarının kırıldığını düşünüyorum!
Seçim gününe kadar görünmeyin ortalıkta seçim günü çıkın ve bize oy verin denmiyor mu onlara ve partilerine?! HDP seçmeninin bu muameleyi hak etmediğine inanıyorum.”
“Hiç şüphesiz bazı eleştirilerde halk çok haklı. Zaten bu haklılığı hesaba kattığı için Cumhurbaşkanımız deprem bölgesinde halktan helallik istedi ve bu doğru bir tutumdu.
Bu işin aması fakatı lakini yok. Devlet vatandaşını her türlü afetten korumak can ve mal güvenliğini almakla mükelleftir.
Bu mükellefiyette sorun varsa, bu sorunlarla yüzleşmek ve çözmek son derece önemlidir. Büyük bir affetti bu, oradaydım birinci günde ve şahit oldum. Yüzyılın deniyor ama yüzyılların depremi bu.
İlk günde ülke olarak trajik bir travmadan geçtik hep beraber. Kolay değildi hiçbir şey. 11 ile yayılmış bir felaketten söz ediyoruz. Bekleniyordu depremler, ama Hazırlıklar bu ölçüde bir felakete göre değildi şüphesiz.
40 günü geride bıraktık. Sahada olması gereken herkes, kurumlar, yetkililer bakanlar oradalar ve yaralar kabuk bağlayıncaya kadar orada görev yapmaya devam edecekler.”
“Barzani Yardım Vakfına çok teşekkür ediyoruz. Sahada beraber olduk, kardeşlik, dostluk duyguları içinde nasıl fedakârca çalıştıklarına şahit olduk. Halepçe katliamı sonrası ve DAİŞ’le iş birliği sürecindeki dostluk, yardımlaşma ve desteğin, bu defa deprem vesilesiyle yeniden yaşanmasının ne kadar değerli olduğunu gördük. Müteşekkiriz.
Kürtçe Türkiye’de yasaklı bir değil. Sadece edebiyat, kültür ve sanat alanında değil, artık biz siyasetçilerin de önemli oranda kullandığı siyasetin bir iletişim dili. Ben örneğin gündelik hayatımda üç dili de aktif oranda kullanıyorum: Türkçe, Kürtçe ve Arapça.
TRT- Kurdî bugün Kürtçe kanallar arasında saygın bir yere sahip. Bütün bunları hatırlatmamın sebebi, şüphesiz hükümetimizin bu konudaki reformlarını ve Kürtçeyle hiçbir şekilde bir sorunun olmadığını izah etmek içindir.
Hal böyleyken teşekkür mesajında Kürtçe’nin yer almamasını önemli bir eksiklik gibi görüyorum. Irak’ın resmi dilleri arasında yer alan Kürtçe’yi telafi eder diye belki Arapça teşekkürle yetinilmiş olabilir. Ama bunun yerine bir Kürtçe teşekkür de şık olurdu.
Böylece Türkiye’nin Kürtçe söz konusu olduğunda hak etmediği bir tartışmaya da lüzum kalmaz ve yol açılmazdı. Bu izahatı.”
Bu Haber 42171 defa okunmuştur.





