RÖPORTAJ | Orhan Miroğlu: Türkiye, referandumun Batılıların himayesinde gerçekleştiğine inanıyordu

RÖPORTAJ | Orhan Miroğlu: Türkiye, referandumun Batılıların himayesinde gerçekleştiğine inanıyordu

PeyamaKurd - Bundan tam 5 sene önce bugün, Kürdistan halkı bağımsızlık referandumu için sandık başına gitti. Birçok ülkenin karşı çıktığı, istemediği hatta sıcak savaşın yaşandığı 25 Eylül 2017 Kürdistan Bölgesi referandumu, Kürt halkının yüzde 92.73 “Evet” oyuyla sonuçlandı. Birleşmiş Milletler’in (BM) tanıdığı Ulusların Kaderlerini Kendilerinin Tayin Hakkı’na dayanılarak da yapılan referandumda, kendi kaderini tayin hakkı için temel oluşturuyordu.

Irak, İran ve Türkiye gibi bölge ülkeler karara sert yanıtlar vermiş, tehditlerde bulunmuş ve sıcak çatışmalar yaşanmıştı.

Başkan Mesud Barzani ise, “Yaptığım her şeyi Kürdistan’ın bağımsızlığı uğruna yaptım” demişti.

Referandumdan bu yana 5 sene geçti. AK Parti MKYK üyesi 25 ve 26. Dönem Mardin Milletvekili ve “Yeniyüzyıl, Kürtler ve Bağımsızlık” kitabının yazarı Orhan Miroğlu PeyamaKurd’e değerlendirmelerde bulundu.


“Kürdistan Bölgesi 25 Eylül 2017 tarihinde tarihi bir kararla referanduma gitti. Sonuçlar ise ezici bir çoğunlukla evet olarak çıktı. Kürt halkı kendi kaderini tayin etmenin hakkı olduğunu göstermiş oldu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?”

“Hoş bugün de değişen pek bir şey yok, ama yine de hatırlatmak gerekir ki, Bağımsızlık referandumunun gerçekleştiği tarihte Ortadoğu ve Irak şartları çok kırılgandı, önce onu tespit edelim. O süreçte (2018 Şubat) yayınlanan epey kapsamlı ve “Yeniyüzyıl, Kürtler ve Bağımsızlık” isimli kitabım epey şey anlatıyordu bu konularda. Meraklısına duyurmuş olayım bu arada.

Kürtler ve Bağımsızlık son iki yüzyıllık tarihi süreçte hem Batı’nın hem birer Kürt sorunu olan devletlerin gündeminden hiç düşmedi. Ve bugün, Suriye ve Irak’ın içinde bulunduğu tarihi süreç ve bu ülkelerin gelecekleriyle alakalı ortaya konulan birtakım stratejilerin önemli bir kısmı, yine Kürtlerin siyasal statüsü veya bağımsızlık hakkının nasıl kullanılacağıyla alakalıdır. (Literatürde bu bir hak olarak kabul edilse de en az bunun kadar önemli olan da söz konusu hakkın ilgili halk tarafından nasıl kullanılacağıdır.) Örneğin Türkiye ve İran’da bambaşka süreçler söz konusudur. Yani meselenin iki yüzyıllık tarihi seyrine baktığımızda gördüğümüz özetle şudur:

Kürtler bugün sadece bir devletin yurttaşı ya da bir ülkenin sınırları içinde kalmış bir halk değil, dört ülkenin sınırları içine dağılmış 35-40 milyon nüfuslu bir halk. Ama yaşadıkları ülkelerdeki sosyal, siyasi ve tarihi şartlar farklı çözüm modellerini beraberinde getirmiş ve bağımsızlığa dair fikirler bu ortamda sonuç alıcı ve belirleyici hale gelememiştir.”

PKK’yı bu meselede bağımsızlığın da demokrasinin de ve başka çözüm modellerinin de önünde sadece bir engel olarak gördüğüm için, bir kenara koyuyorum, ama çeşitli ülkelerde 60-70 yıldır faaliyet gösteren KDP’nin siyasi paradigması da aslında bağımsızlık yönünde değil, federal talepler yönündeydi.

Ama zaman, Irak’ta tecrübe edilen federal statünün pek de işlemediğini gösterdi bize. Bana kalırsa federal statü veya iki millet arasında kurulan federal ilişkiler gelişkin bir demokrasi kültürünü gerektirir. Irak’ta ve Kürdistan’da federal ilişkileri mümkün kılacak bir ‘demokrasi kültürü’nden ne kadar söz edilebilir, birinci sorun buydu. Kürtler, Arapların, Kürdistan ve Kürt gerçekliğine ve taleplerine hiçbir zaman saygı göstermediklerini düşünürken, Araplar da Kürtler’i Batılılarla iş birliği yaparak Irak’ı bölmek isteyen bir halk olarak gördüler.

Dolayısıyla Irak’taki federal yapı, ortak bir siyasi iradeden yoksun kaldı ve işte bu şartlar içinde, Kerkük’ün statüsü, petrol gelirlerinin paylaşımı ve dış anlaşmalar konusunda birçok sorun çözülemedi. Bağımsızlık referandumu bu şartlar altında gerçekleşti ve halktan dediğiniz gibi büyük ilgi gördü.”


“Referanduma birçok ülke karşı çıktı, hatta tehdit etti. Irak ise saldırmaktan geri durmadı ve güç kullandı. Neden Kürtlerin bağımsız olmak istemesi bu denli kötü algılanıyor?”

“Kürtlerin bağımsızlık hatta federasyon ve demokrasi içinde gerçekleşebilecek ve özel bir statüyü gerektirmeyen kimlik talepleri söz konusu olduğunda, bunun Kürt vatandaşı olan dört ülkenin de siyasi tavır ve pozisyonlarını etkilediğini görüyoruz. Çünkü bu ülkeler genel olarak, ‘kendi Kürt sorunlarının’ komşularındaki herhangi bir siyasi gelişmeden nasıl etkileneceğini doğal olarak hesap etmekle meşguller.

Irak topraklarında kurulacak bir bağımsız Kürdistan Irak’ın bir iç sorunu olmaz elbette, diğer ülkelerin de sorunu haline gelir. Bugünkü haliyle, evet Kürt sorunu dediğimiz mesele belki bir iç sorun olarak görülebilir, her ülkenin siyasi sosyal ve tarihi şartları farklıdır, ama ortak bir coğrafyada, Osmanlı bakiyesi bir coğrafyada yaşadığımızı, şimdiki sınırların iki dünya savaşı sonunda ‘kılıç hakkıyla’ çizilmiş sınırlar olduğunu da biliyor herkes.

Bağımsız bir Kürdistan’ın bir ulusun kendi kaderini tayin hakkının bir neticesi olarak tecelli etmesi oldukça zor, çünkü meselenin uluslararası boyutu ve yaratacağı etkiler, ulusal boyutu ve yaratacağı etkilerin önünde gidiyor. En hayati konularda bile, mesela Bağdat’la ilişkilerde, Irak parlamentosunun işleyişinde bile, anlaşamayan Kürt partilerinin köprülerin atılması anlamına gelecek olan bir Kürt bağımsızlığında ortak bir ulusal irade içinde olmadıklarını da gördük.

Irak’ın komşuları bağımsızlık referandumuna açıkça karşı çıktılar ama Kürt partilerinin bazıları da referandumu pek öyle destekler bir pozisyonda olmadılar, hatta karşı çıkanlar bile oldu.

Dolayısıyla bağımsızlık fikrine, var olan siyasi şartlar içinde bakmak ve bu yıldönümünde anlamlı bir muhasebe yapmak gerekir.”


Türkiye de o günlerde vanaları kapatmakla tehdit etmiş çok sonradan diplomatik ilişkiler düzelmeye başlamıştı. O günlerde Mesud Barzani, ne olursa olsun karardan vazgeçmeyeceğiz demişti. Neler söylemek istersiniz?”

“Türkiye’de kabul edelim ki o dönemde sert bir tavır koydu. Yukarda açıklamaya çalıştığım tarihi sebepleri vardı elbette bunun. Ama güncel diyebileceğimiz başka sebepler de vardı bu sert tavırlara neden olan. İzah etmeye çalışayım.

Sayın Cumhurbaşkanımız, Erbil ve Ankara arasındaki dostane ilişkilere çok önem veren ve güvenen bir lider. Bağımsızlık Referandumunun Batılıların himayesinde gerçekleştiğine inanıyor ve yanlış buluyordu. Açık, kapalı Erbil’e birçok uyarılar gitti o dönemde ama karardan vazgeçilmedi.

Türkiye’nin sert tavrı, AK Partide siyaset yapan bizim gibi Kürt meselesiyle alakalı aktörleri de zor durumda bırakıyordu. O süreçte Afyon’da yapılan bir istişare toplantısında Cumhurbaşkanımızdan randevu talep ettim ve sadece bu konuyu görüştüm.

Cumhurbaşkanımız Erbil yönetimi ve bilhassa Barzani ailesiyle kurulan dostane ilişkilerin, bu tarihi süreçte etkili olamadığına üzülmüş görünüyordu ve bence haklıydı.

Uzun bir sohbetimiz oldu. Görüşlerimi paylaştım ve bu girişimin siyasi faturasını sonuçta Erbil yönetiminin ödeyeceğini ama Türkiye’nin, Erbil yönetimine ayrıca bir siyasi fatura ödetmek için bu kadar istekli olmasının doğru olmadığı yolundaki kanaatlerimi paylaştım. Daha sonraki tarihlerde Erbil- Ankara arasındaki limoni hava dağıldı. Dağılmak zorundaydı.

Ama madem bir muhasebe yapmak gerekiyor bu yıldönümünde, o halde Kürtler samimiyetle yapsın bu muhasebeyi. Bugün Erbil ve Sincar (Şengal) içler acısı durumda ve İran destekli gruplarla PKK’nın cirit attığı bir coğrafyaya dönüştü. Kürt Partileri arasındaki mesafe kapanmadı daha da açıldı. Bağımsızlık güçlü bir liderlik demektir, çeşitli sebeplerle o da yok. Mevcut Kürt Partileri neredeyse kendi şehirlerinin ve kendi aşiretlerinin sınırlarına hapsolmuş durumdalar.

Kimseyi bağımsızlık fikrinden caydırmak gibi bir amacım yok, şiddet ve terör önermedikçe her fikre saygı duymak gerekir, ama bağımsızlık üstüne madem söz söylüyoruz, kanaatlerimin de bilinmesini isterim.

Kürtlerin siyasi ve demokratik talepleri bugünkü şartlarda ancak bulundukları ülkelerin siyasi şartlarıyla beraber düşünüldüğü ölçüde gerçekleşebilir taleplerdir. Bağımsızlık kendi kaderini tayin hakkı, geçen yüzyılın şartlarıyla yorumlanacak ve hemen hayata geçirilecek bir mesele değil artık.”

Bu Haber 42164 defa okunmuştur.