RÖPORTAJ | "Orta Doğu’da ABD’nin İsrail'den sonraki en sağlam dostu sadece Kürtlerdir"

PeyamaKurd – Orta Doğu ve Balkanlar uzmanı “Kürt Baharı: Ortadoğu’nun Yeni Haritası” kitabının yazarı Columbia Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma Enstitüsü Barış İnşası ve Haklar Programı Direktörü olarak görev yapan Prof. David L. Phillips ile Orta Doğu’da Kürtler ve Kürt meselesinin olası çözümünü Basnews’ten Ruken Hatun Turhallı ile konuştu.
Ben 1988 yılında ABD Kongre İnsan Hakları Vakfı Başkanı iken Sayın Dr. Necmeddin Kerim Capitol Hill’deki ofisimde beni ziyaret etti. Bu ziyarette bana 1988 yılında Enfal Jenosidi kapsamında Halepçe’de sivil Kürt halkına karşı hardal ve kimyasal gazlarla gerçekleştirilen saldırıların fotoğraflarını gösterdi. Kürtlere karşı gerçekleştirilmiş bu vahşet manzaraları beni Kürt sorununu tanımama ve Kürtleri daha yakından incelememe vesile oldu.
Bu nedenle 30 yılı aşkındır Kürt sorunu ile ilgiliyim diyebilirim. Daha sonra Dr. Necmeddin Kerim beni 1992 yılında gerçekleştirilen Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) kongresine davet etti. Zaten 1991 -1992 yılında yaşanan Körfez savaşı esnasında Kürtlerin göstermiş olduğu kahramanlık, direnç ve sadakatinden çok etkilenmiştim. Kongreye katıldıktan sonra yeniden ülkeme dönmek için Türkiye’ye karayollarından geçmem gerekti. Süleymaniye’den Türkiye sınırlarına geçtikten sonra, Diyarbakır Havalimanı’na gidene kadar içerisinde olduğum araç onlarca kez durdurulup teftiş edildi. Türkiye’de karşılaştığım bu manzara sonrasında hem uluslararası güçlerin hem de ABD’nin özellikle Türkiye’de var olan Kürt sorununa daha yakından ilgi göstermesi gerektiği düşüncesi oluştu.
Kürtlerin kendi içerisinde yaşadıkları ayrılıklar, coğrafik parçalanmışlık tarih boyunca sürekli olarak Kürtlerin ulusal özlemlerini baltaladı diye düşünüyorum. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk parçalanma süreci Versailles Antlaşması ile gerçekleşti.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında da yeni ulus devletler oluştu. Ama maalesef o dönemde Kürt karşıtı güçler “Bağımsız Kürdistan” fikrine karşı ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
Buna karşılık o dönemin Kürt liderleri de bu Kürt karşıtı güçlerden kendileri için “İyi Kürtler” olmanın karşılığında ödüllendirileceklerini zannetme saflığına düştüler. Uluslararası güçler ile ABD’de Kürtler için demokratik normlar temelinde yaklaşmak yerine onları sadece güvenlik konusunda bir destekçi ve şiddete karşı ilkeli bir halk olarak görmeyi kendi menfaatleri açısından daha uygun gördüler.
Maalesef ABD’nin Kürtler için herhangi bir siyaseti mevcut değil. Yani ilkeli prensipler temelinde yürütülen bir ilişkiden çok sadece var olan gündelik ilişkileri pratik adımlar temelinde sürdürme temelinde bir ilişki gerçeği mevcut.
Kitap birkaç yıl önce yayımlandığında Ortadoğu’da bu coğrafik değişiklikler olasılık dahilindeydi. IŞİD’in yükselişi, yayılması özellikle Kürtlerin yaşadığı coğrafyalarda buna karşı yaşanan gelişmeler, Kürtlerin yaşadığı coğrafyaların daha özgün ve demokratik bir yapılanmaya ihtiyaç duyduğunu, dolayısıyla Kürtlerin daha dinamik hale gelecek zeminlere sahip olması temel düşüncelerden birisiydi. Zaten radikal İslamcılığa karşı savaş sadece cephelerde başarı kazanılacak bir realite değildir. Bu nedenle ABD’nin Ortadoğu’daki stratejik hedeflerine ulaşabilmesi için en güçlü zemin Kürtlerin daha demokratik kurumlara kavuşturularak, birlik kurmalarını sağlayacak olanaklar yaratmakla olacaktır.
Bu bahsettiğiniz gerçek bir savaş suçu ve bu suçun hesabı Türk yetkililerden sorulmalıdır. ABD, Türkiye’yi F-35 Hayalet Uçak projesinden çıkardı. Aynı şekilde F -16 Savaş Uçaklarının yenilenmesi talebini de ret etti. Ama yine de Türkiye’nin bu savaş suçu kapsamında yaptığı saldırıları önlemek için daha radikal tedbirlere ihtiyaç var. Biden yönetimi maalesef büyük bir gaflet içerisinde, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını Türkiye aracılığıyla önleyebileceğini zannediyor. Bu aslında büyük bir ahmaklık. Çünkü, Rusya ve Putin otokrasisini yenilgiye uğratmak için Türkiye otokrasisine destek vermek tek anlamıyla aptallıktır.
Kürtler Suriye’de, ABD’nin IŞİD’le savaşında müttefik konumunda. IŞİD’le savaşta Kürtler 11 bin savaşçısını kaybetti. 24 bin insan da yaralandı. Kürtler IŞİD’le mücadelede başlangıçta uluslararası bir konum kazanmak yerine, birlikte mücadele edip başarı elde ettiklerinde uluslararası güçler tarafından ödüllendirileceklerini zannettiler. Oysa henüz IŞİD’le savaşın başında Demokratik Birlik Partisi (PYD) kendi şartlarını sunabilmeliydi. Suriye’de halen yaşanan iç savaşın sonlandırılması için en temel gereksinim, Kürtlere demokratik, federal bir yapı sunmak ve Kürtlerin çıkarlarını korumaktır.
Kürtler Irak’ta 2005 yılında hazırlanan, Federal anayasaya razı oldular. 2017 Bağımsızlık Referandumu Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakları için en doğal ve en meşru haklarıydı. Ama ABD bu süreçte Kürtlerin tamamen IŞİD ile mücadeleye odaklanmasını istedi ve böylesi bir referanduma destek vermesi halinde Irak’ın etkili bir güvenlik ortaklığı yapma konusunda zaaf göstereceğinden çekindi.
Oysa referandum sonrası Kerkük’te ortaya çıkan gelişmeler gösterdi ki Irak zaten İran’ın bir arka bahçesi olmayı çoktan seçmişti. ABD, Irak’la sürekli olarak güvenlik siyaseti izlemeyi tercih etti ama Irak’ın, İran’ın çok sadık bir müttefiki olduğunu görmekten aciz kaldı.
Aslında Irak gerçek manada ABD karşıtı ve Batı’nın çıkarlarına zarar veren başarısız bir devlet. İşte buna karşı ABD’nin en gerçekçi yaklaşımı, Irak’a karşı Kürdistan Bölgesi realitesini konfederal bir yapı olarak resmi tanımaya gitmesidir. ABD bu adımı attıktan sonra Kürdistan Bölgesi’ne idari, ekonomik ve kültürel alanlarda daha fazla destek sunmalı, daha da güçlenmesi için somut yaklaşımlar göstermelidir.
4 parça Kürdistan’daki yani, Kuzey, Güney, Doğu ve Batı Kürdistan’daki Kürtler bir delegasyonla “Kürtlerin Geleceğini Belirleme” konferansı düzenlemelidirler. Bu konferansta Kürtlerin bağlı bulundukları merkezi hükümetlerle ilişkilerini hangi ilkeler temelinde olacağı belirlenmeli ve bu şekilde sürdürülmelidir. Kürtler açısından demokrasi ve uluslararası serbest piyasa ekonomisi bütün Kürtler açısından en gerekli şeydir.
Bu anlamda ABD, Kürtlerde ilke haline gelmiş “Kürtlerin Dağlarından Başka Dostları Yoktur” düşüncesinden kurtulmaları için gerekli siyasal desteklerini sunmalıdır. Zaten Ortadoğu’da ABD’nin İsrail haricinde en sağlam dostu sadece Kürtlerdir.
İran’da kadınların ve halkın mevcut baskıcı diktatör rejime karşı başlattıkları direnişi saygıyla selamlıyor ve taktir ediyorum. Biden yönetimi halen Kürtlerin İran’daki liderleriyle görüşmeleri reddediyor. Doğu Kürdistan parti liderleri ile görüşme gerçekleştirmesi halinde JCPOA’yı restore etme çabalarını sekteye uğratacağından korkuyor. Oysa ABD’li yetkililerin İran’la bir nükleer anlaşma sağlamanın mümkün olamayacağını artık anlamaları gerekiyor.
Bu temelde bana göre, ABD Tahran’ın mevcut sistemini değiştireceğini beklemekten çok, var olan despotik rejimi değiştirmek, bu ülkede yaşayan bütün azınlık halklar ve inançların birlikte daha huzurlu bir ortamda yaşamasını sağlayacak, tek mezhep anlayışına dayalı olmayan bir siyasal yönetimin kurulmasına destek vermesi daha akılcı bir yaklaşım olacaktır. Bunu gerçekleştirirken de en fazla Kürtlere ihtiyaç duyacaktır ve Kürtlerle bu anlamda daha sağlıklı ilişkiler geliştirmesi daha mantıklı olacaktır.
Bu Haber 42176 defa okunmuştur.




