Röportaj | Abdullah Zeytun: Gözaltında Zorla Kaybettirilme 90'lada Gündeme geldi ve...
PeyamaKurd - İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları tarafından her hafta Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde yapılan “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” eyleminin 499’uncu haftasında, Diyarbakır Valiliğinin kararıyla “kamu güvenliği” gerekçe gösterilerek süresiz bir şekilde yasaklanmıştı. İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun Valilikçe yasaklanan 500. hafta eylemine ilişkin Peyama Kurd’a değerlendirmelerde bulundu.
Diyarbakır’da gerçekleştirilen ve 500. Haftaya ulaşan Kayıp Yakınları eylemi hangi dönemde ve ne şartlara başlatıldı?
Gözaltında zorla kaybettirilme 90’larda sistematik olarak düşük yoğunluklu bir savaşın gereği olarak devlet politikası olarak gündeme geldi. O tarihte kayıp yakınları, anneler adliyelerde karakollarda yakınlarını aradılar. İlkin kendi yakınlarını aradılar bir süre sonra başka kayıplar olmasın diyerek farklı bir eyleme dönüştü. Uzun süre devletin işlediği ağır insan hakları suçlarına karşı bir nevi bir direniş alanı oldu kayıp eylemleri. O tarihten itibaren sürdürüyor olmaları kuşkusuz çok değerlidir. İstanbul’da 700 haftayı geride bıraktık. Amed'de 500 haftaya geldi. İki türlü baktığımızda biri direnen ve mücadelesini sürdüren kayıp yakınları diğeri ise uluslararası sözleşmeleri imzalamayan bundan çekinen bir siyasi irade mevcut. Dünya barış mücadelesi, hakikatle yüzleşme mücadelesi ardından uzun sayılabilecek bir eylem ve anneler hakikat ve geçmişle yüzleşme, adaletin tesisi noktasındaki mücadelelerini halen devam ettiriyorlar ve devam ettirecekler.
Kayıp Yakınları eylemine güçlü bir dayanışma gösterildi mi?
Bütün barışçıl mücadele pratiklerinde olduğu gibi halkın, kamuoyunun, sivil toplumların, hukuk örgütlerinin, barış mücadelesi ile hakikatlerin ortaya çıkarılması amacıyla çalışma yürüten tüm kurumların birlikte güçlü bir sinerji yaratmaları ve örgütlenmeleri kuşkusuz siyasi iradeyi zorlayacaktır. Bu döneme kadar özellikle Diyarbakır’da bu hususta çok güçlü bir dayanışmanın gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Çok sayıda sivil toplum, siyasi partiler, milletvekilleri, bu alanda çalışan hak ve hukuk örgütleri olmasına rağmen çok güçlü bir dayanışmamın sağlandığını söyleyemeyiz. Katılımcıların sayısından ziyade geçmişle yüzleşmeyi sağlayacak faaliyetlerin ve bilincin her kurumda, her sivil oluşumda ve örgütte yer almasına rağmen bu bilincin zayıf kaldığını kayıp aileleri ile yakınları ile dayanışmada zayıf kaldığını belirtmek lazım.
Türkiye birleşmiş milletler kayıplar sözleşmesini imzalamayı reddetti. Bu süreç nasıl işlenebilir?
90’larda kamu görevlileri ve devletin siyasi iradesi kayıpları ve faili meçhulleri Kürt muhaliflere karşı sistematik bir devlet politikası olarak geliştirdi. 2002’den itibaren kayıp yakınlarına geçmişte yaşanan ağır insan hakları ihlalleri ve hukuku bağlamında çözümün sağlanması, faillerin kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması konusunda sözler verilmişti. Bu noktada kamuoyuna da yansıdığı üzere ailelerle toplantı alınmıştı. Bu kararlılık gösterilmedi. Kayıp olgusu ile mücadele, barışın ve hakikatin adaletin tesisi de bir devlet politikası olmak zorunda. Güncel siyasi stratejik zamanda değildi topyekûn uzun vadede barışın mümkün olduğu dönemlerde faillerin yargılanması hakikatlerin ortaya çıkarılması gerekir. Birleşmiş milletlerin zorla kaybettirilmelerin korunmasına ilişkin sözleşmesi kısaca birleşmiş milletler kayıplar sözleşmesi olarak belirttiğimiz sözleşmenin imzalanması uygulanabilirliği her dönemde önemlidir. Bunun bir barış müzakeresinin olduğu bir zamanda imzalanıp hayata geçirilmesi bir devlet politikası olmak zorundadır. Sadece dönemin koşullarına uygun olarak bunun sözünün verilmesi çok önemli değil. Bunun ne kadar devlet politikasına yansıtıldığı önemlidir.
Faillerin bulunup yargılanmaması nasıl bir sonuç doğuruyor?
Şu ana kadar uygulanmaması kuşkusuz geçmişte bu suçları işleyenlerin hala devlet otoritesinde veya yakınlarında olduğunu gösterir. Bu durum devletin tüm hukuki idari kolları ile birlikte faili meçhuller ve kayıplara ilişkin faillerin yargılanması konusunda faillerin korunduğunun çok açık göstergesidir. Bu politikadan dönüldü mü faili meçhul dosyalarda bu cezasızlık politikasından dönüldü mü derseniz hayır. Şu an İHD Diyarbakır Şubenin açıkladığı raporlarda çok ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığını görüyoruz. Son yıllarda yaşadığımız ağır çatışma koşulları yaşamını yitiren siviller bu cezasızlık politikasının bir sonucu. O denemde yaşanan olayları cezalandırmayan bir siyasi irade şu an aynı zamanda suçları işleyen kamu görevlilerine karşı da bir cezalandırma uygulamayı düşünmüyordur.
Kayıp Yakınları 500 Hafta eylemi gerçekleşiyor. Bu eylem nasıl sahiplenilmeli?
Bütün sivil toplumun, hak hukuk örgütlerinin, siyasi partilerin ve milletvekillerinin kayıp ailelerinin veya onlara destekte buluna herkesin bu eyleme mücadeleye destek vermesini isteriz. 500 hafta nedeniyle yeni bir enerjinin toplumda karşılık bulmasını diliyoruz ve istiyoruz. Daha güçlü bir sesle siyasi iradeyi, geçmişle yüzleştirmeye hakikatleri ortaya çıkarmaya zorlayacak barışçıl bir eyleme katılımın farklı seslerden ve kesimlerden olması bizleri güçlendirecektir.
Bu Makale 42126 defa okunmuştur.