Kürtler Kendilerini Yönetecek Yeterliliğe Sahiptir

Türk ve Kürt halklarının bir arada yaşamak durumunda kaldığı süreç, 1071 Malazgirt Savaşı’na dayandırılır. Kürtler 10 bin süvariyle Türk güçlerini desteklemiş, Mezopotamya ve Anadolu kapılarını Türklere açmıştır.

Evvelinde, Kürtlerin her dönem özerk yaşadığı bilinmektedir. Kadim tarihten bu yana haritalar hangi krallığın, hangi imparatorluğun sınırları içerisinde gösterse de Kürdistan her dönem özgün bir statüye sahip olmuştur.

İlk tarımsal faaliyetlerin yürütüldüğü bu topraklarda Kürtler vardı. İlk yerleşim bölgesini Kürtler kurmuştur. İlk tapınağı Kürtler inşaa etmiştir. Kürtler topraklarını Dımdım Kalesi gibi savunmuştur. Fedakâr bir ruhla canları pahasına her türlü tehlikeye direnmişlerdir.

Kürtlerin kendilerini yönetme iradesi ilk olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla darbe almıştır. Bugün “terörist” denilen Kürtler, o günlerde “şaki” olarak nitelendirilmiş ve yüzbinlerce Kürt her türlü vahşi yöntemlerle katledilmiştir.

Kendini yönetme iradesini ortaya koyan, temel hakları için mücadele eden, yürütülen inkâr ve imha politikalarına karşı direnen her Kürt işkenceyle, sürgünle, hapisle, ölümle “terbiye” edilmeye çalışılmıştır.

Kürt isyanlarının temelinde aslında çok basit bir olgu yatıyor; Kürtler vardır ve hakları vardır. Bu basit olgular üzerinden Kürtlere cehennem yaşatılmıştır. Fakat Kürtler direnmekten vazgeçmemiştir.

Kürtlerin siyasal sahada mücadelelerini devam ettirmesi de aynı baskılar ve zorbalıklarla devam ettirilmiştir. 1920 meclisinden sonra Kürtler meclise ancak 1991’de bir güç olarak girebilmiştir.

Yine aynı basit olgular üzerinden bir mücadele yürütülmüştür; Kürtler vardır ve hakları vardır. Sadece bu söylem üzerinden 2 Mart 1994 Darbesi geliştirlmiştir ve DEP milletvekilleri hukuksuzca tutuklanmıştır.

Rahmetli Orhan Doğan, Leyla Zana, Hatip Dicle ve niceleri yıllarca tutsak bırakılmış ve onların şahsında bütün Kürt halkının iradesi de tutsak kılınmıştır.

Çünkü TC devletinin Kürtlere söylediği basit bir gerçeklik vardı; sizin seçme-seçilme hakkınızı tanımıyoruz. Sizlerle iktidarımızı paylaşmak istemiyoruz. Kürtler bu ülkede ancak hizmetkâr olabilir. Bir Kürdün TC’de yönetime katılması ve Kürtlerin hakkından dem vurması olacak iş değildir.

Bu fikri yapının devamını KCK operasyonlarında, 4 Mart Darbesi’nde, Kürt belediyelerine kayyumların atanmasında ve daha nicelerinde gördük. Bütün bu darbeler, Kürtlerin seçme ve seçilme yeterliliğinin olmadığı çıkış noktasıyla yürütülmüştür.

HDP’nin bu seçimlerde yürütmesi gereken temel motto ise “Kürtler kendilerini yönetebilir” olmalıdır. Güney Kürdistan’daki bağımsızlık referandumu ve Rojava’da vahşi çetelere karşı yürütülen mücadele sayesinde Kürtler var olduklarını ve hakları için ne kadar ileriye gidebileceklerini tüm dünyaya gösterdi.

Gelinen bu noktadan sonra Kürtlerin kazanacağı her belediye, TBMM’nde kazanılan her koltuk birer Dımdım Kalesi gibi savunulmalı ve Kürtlerin kadim tarihindeki özerkliği şiar edilmelidir.

31 Mart Yerel Seçimleri’nde oluşturulan Kürt İttifakı da ileride bir Ulusal Kongre’ye dönüşerek Kürtlerin kadim özerklik geleneğine yeniden kavuşmasına en büyük hizmeti sağlayacaktır. Bu yeni sürecin koşulları oluşmuştur, hiçbir baskı bu süreci tersine çeviremeyecektir. Yeter ki bu onurlu dava için birlik olalım ve kararlı bir duruş sergileyelim.

 

Cihat Emir Aykaç

04.03.2019


Bu Makale 42130 defa okunmuştur.