Kürtler Ne İstediğini Bilmiyor ...

Sosyal medyayı takip edenleriniz bilir; geçtiğimiz günlerde bir fotoğraf karesi üzerinden, çokça garipsediğim, bir tartışma patlak verdi. Bilmeyenleriniz için mevzubahis fotoğrafı yazının başlığına ekliyoruz.

Bu fotoğraf karesinde HDP eşgenel başkanı Pervin Buldan, HDP’nin İstanbul milletvekili Hüda Kaya ve son başbakan, yeni meclis başkanı Binali Yıldırım görülüyor. Benim için fotoğraftan çıkan tek anlam bu en azından. 

Fakat büyük bir infial yaratıldı. Linç kampanyaları başlatıldı. Fotoğrafta bulunan kişilerin gülümsüyor oluşu üzerinden akla ve vicdana sığmayacak söylemler üretildi. Sosyal medyadaki HDP’li siyasi abêler/ablalar bu iki vekilimiz hakkında ipe sapa gelmez şeyler yazdı. AKP’nin adının karıştığı bütün hukuksuzlukları ve cinayetleri onayladıkları iddiasına kadar iftira yağmuruna maruz bıraktılar. Kaldı ki bu vekillerimizden biri eşini faili meçhul bir cinayetle kaybetti, bir diğeri ise çocuklarıyla yıllarca cezaevinde kaldı, idamla yargılandı.

Sosyal medya böyle bir alan zaten. Kullanıcılar reel kimliklerinden çok çabuk sıyrılıp farklı bir organizmaya dönüşebiliyor. Yargısız infazda, linççi kültürde, kahramanlık edebiyatında, yol göstericilikte, sonsuz duyarlılık ve bilgelikte sanal âlemde “sanallaşan” bu kişilerin üzerine bulamazsınız reel hayatta. Reelde herhangi bir görevde bulunma cesaretini de bu kişilerde bulamazsınız. Görev alanları da kendi adlarıyla göremezsiniz.

Fakat işin başkaca yönleri de var. Fotoğrafın paylaşıma sokulduğu gece Hüda Kaya’nın oğlu Muhammed Cihad Saatçioğlu bir açıklama yaptı ve bu fotoğrafın tesadüfen oluştuğunu, Kaya ve Buldan’ın kendi aralarında sohbet ettiğini ve sohbetin gülüşmeye evrildiğini açıkladı. Binali Yıldırım’ın o an orada olduğunu fark etmemişler ve üzerinde bu kadar yaygara koparılan fotoğraf karesi, meğerse bir anlık rastlaşmadan başka bir şey değilmiş.

Ertesi gün Pervin Buldan bir video yayınlayarak bunu “ispatladı”, şahsına ve Kaya’ya yönelik söylemleri eleştirerek “belki utanırsınız” mesajını da videoya iliştiriverdi. Akabinde HDP genel merkezinin hesabı da bir açıklama yayınladı; yürütülen lincin “haklı bir dayanaktan uzak” olduğunu, bu rastlaşmanın kaçınılmaz ve münferit bir kesişme olduğunu, bir arada çalışma zorunluğunun getirdiği istemdışı bir karşılaşmanın olduğunu ifade ettiler. Bunlar benim cümlelerim değil, aynen bu kelimeleri kullanmışlar mesajlarında.

HDP’nin son dönemde sosyal medyayı maalesef haddinden fazla ciddiye alan bir yaklaşımı var. Neredeyse sosyal medyadaki çıkışlara, tepkilere, duyarlara, sanallaşan insanların eğilimlerine göre belirleniyor siyasetleri. Popülist siyasete kurban edilmeye çalışılan 40 yıllık bir emek var ortada. Halkçı siyaset dediğimiz olguyu 90’larda ve 2000’li yılların başında gördük. Türkiye’ye barış gelsin diye kendini feda eden, her türlü bedele göğüs geren, kapıdan kovulduğunda bacadan giren aktörlerimiz vardı. Geldiğimiz nokta bu yönüyle de acı vericidir. 

Bu konuda benim yaklaşımım ise şu şekilde; keşke Binali Yıldırım ile gülüşerek oy kullansalardı. Keşke mecliste bir çatışma olacağına barış ve huzur olsaydı. Fakat gördüğüm kadarıyla bu arzuya sahip olmak bile sosyal medya linççilerinin ve HDP’nin nazarında en hafif tabirle ayıplanması gereken bir iş.

HDP’ye ve sosyal medyadaki bu radikal güruha sormak lazım; Allah aşkına siz ne istiyorsunuz? HDP’nin bir siyasi parti olarak işlevi ne olmalı sizce? Ya da olmalı mı? Retçi ve düşmanca bir tavır takınarak sorunlarımıza nasıl çözüm sağlayabiliriz? İktidardaki AKP’ye ve MHP’ye düşman kalırsak, mecliste bile yanyana gelmekten imtina edersek, bir selamlaşmayı, bir gülümsemeyi bile şeytanlaşırırsak yarın bir gün çözüm masasına nasıl oturabiliriz? Yoksa oturmak istemiyor muyuz?

Aslında böyle bir uzlaşmaya karşı çıkan bir kesim HDP’de ve tabanında mevcut. Türk solunun motor gücünü sağladığı bu yaklaşımı kısaca “Demirtaş-SSÖ çizgisi” olarak da okuyabiliriz. 7 Haziran seçimleri öncesinde “seni başkan yaptırmayacağız” sloganının mimarı olan ve akabinde “AKP ile koalisyon yapmayı bırakın, görüşmeyiz bile” diyen bir anlayıştan bahsediyorum. Siyasette bu tarz, kendini muhatapsızlaştırmadır, siyasi intihardır. Türkiye’de etkili bir özne olması gereken bir yapının kendini itibarsızlaştırmasıdır.

HDP’nin iddiası barış siyasetidir ve barışın yapılacağı tarflar bellidir; Kürt halkının ekseriyetinin oyunu alan HDP ve mevcut iktidar AKP. Dersim, Koçgiri, Zilan gibi yüzbinlerce Kürdün cinayetiyle sonuçlanan katliamların müsebbibi CHP ile kolkola girmeye dünden razı kişilerin, AKP ile siyasi görüşmelerde bulunulmasına veya oy kullanırken poz verme işinin yapılmasına bile tahammül göstermemesi de Kürtlerin, üzerinde hiç düşünmedikleri, ciddi paradokslarındandır.

Barış siyasetinin yapılması ve ülkeye barışın gelmesinin de tek yolu müzakeredir. Uzlaşmadan kaçınmak barıştan kaçınmaktır. AKP ile görüşmeden, tartışmadan, ortak yol bulmaya çalışmadan iddia ettikleri barış siyasetini nasıl gerçekleştirebilirler? Sürekli barıştan bahsederek barışın geleceğine inanmak mümkün değildir.

Salt barış için değil, en ufak meclis çalışmasında da bir diyaloğun oluşturulması gerekmektedir. HDP’nin meclisteki görevi soru önergesi verip bu önergelerin reddedilişini izlemek değildir. AKP, MHP, CHP ve İyi Parti ile diyalog ortamını sağlayarak akla gelebilecek her konuda ortak hareket etmeye zorlamaları gerekmektedir. Aksi halde kriminalleşmiş bir konumda takılı kalırlar, mecliste hayır oyu veren 67 üyeli bir grup olurlar.

Tabii bu noktada AKP’nin bu görüşmelere yanaşmayacağını söyleyenler olacaktır. Ben meseleye bu boyutuyla bakmıyorum. HDP’nin ve tabanının böyle bir görüşmeyi daha başlamadan kabul etmediğini söylüyorum. Bir fotoğraf karesi üzerinden yürütülen linç kampanyası ve HDP’nin cansiperane savunmaya geçmesi bunun kanıtıdır. Ayrıca AKP’yi de henüz bu tür görüşmelere zorlamadıkları için görüşmeyi kabul edip etmeyeceklerini bilemeyiz. Mühim olan barış için her türlü gerekçeyi göz ardı ederek bu kutsal dava için girişimlerde bulunmaktır. HDP’nin bir siyasi parti olduğu bilincine vararak mecliste pasif unsur olmaktan aktif unsura geçiş sağlaması gerekmektedir. Sanal ve reel taban da seçimlere neden katıldıklarını, HDP’ye neden oy verdiklerini bir kez daha hatırlamalıdır. HDP’yi mecliste espiriler, şakalar, türlü komikliklerle AKP’ye laf soksun diye mi gönderdiler, mecliste aktif siyaset üretip iktidar ortağı olmaya varacak politik bir zemin yaratsınlar diye mi?

Cihat Emir Aykaç

15.07.2018


Bu Makale 42147 defa okunmuştur.