Mehabad – Qazi Muhammed ve Mela Mustafa Barzani

Kürd milletinin yaklaşık yüz elli yıllık özgürlük mücadele tarihi içerisinde, 1946 yılında Doğu Kürdistan’da (İran Kürdistan’ı) kurulan ve Mehabad başkentli olduğu için Mehabad Kürd Cumhuriyeti olarak adlandırılan Kürdistan Cumhuriyeti özel bir öneme sahiptir.

Bu cumhuriyet, kendi iradesi hiçe sayılarak, dört kolonyalist devlet arasında bölüştürülmüş mazlum bir milletin, en doğal hakkı olan dünya özgür milletler arasında yer alma mücadelesinde, sonu trajik bitse bile büyük bir özgürlük hikayesidir.

Şüphesiz Kürdlerin bu özgürlük mücadelesi hikayesi hakkında çok şey yazıldı ve yazılmaya da devam edilecek.  

Ben de bu bağlamda, bu tarihsel olayın arka planını ve başlangıcından bitimine kadar olan süreçte yaşanılanları, geniş bir biçimde “Milliyetçiliğe Yeni Bakış” adlı kitabımda ortaya koymaya çalışmıştım. (İlgin, 2021:297-305)

Bu nedenle, salt Kürdlerin değil, aynı zamanda o ülkedeki Azerilerin de bir millet olarak kendi kaderlerini tayin etme hakkını elde etme mücadelelerinin Sovyet rejimi tarafından nasıl boğdurulduğunu burada yazmaya çalışmayacağım.

***

Bu noktada sadece şu gerçekliği net bir biçimde vurgulamakla yetinmek zorundayım: Stalin rejimi, İran devletiyle, oradaki petrol yataklarını yağmalamak amacıyla, bu devleti bir petrol anlaşmasına zorlamış ve bu çerçevede salt Kürdleri değil aynı zamanda Azerileri de ahlaksız bir biçimde kullanmış ve sonunda bu iki milleti de yüzüstü bırakarak İran rejiminin eline terk etmiştir.

Yani, bir diğer deyimle, Kürdlerin, Mehabad’da yaşadığı bu dramın esas müsebbibi Stalin’in Sovyet Rusya’sıdır.

Bu gerçekliği vurguladıktan sonra sözü, bu hadisede, Kürdlerin tarihinde büyük iz bırakmış iki büyük lidere, Qazi Muhammed’le Mela Mustafa Barzani’ye ve her ikisinin bu konudaki tutumuna getirmek istiyorum.

Çünkü son dönemlerde, özellikle sosyal medya üzerinde, şartlandırılmış bir troll tayfa tarafından, Mela Mustafa Barzani’nin, Qazi Muahmmed’e ihanet ettiği, onu bırakıp kaçtığı yönünde bir kara propaganda yürütülmekte.

Bu kara propagandaya karşı gerçekleri ortaya koymak amacıyla, bu noktada, yani sonun başlangıcında, bu iki büyük Kürd liderinin tutumlarına kısa bir projektör tutmakta fayda var.  

***

Bu trajik hadise, öncelikle, Stalin rejiminin, İran’daki birliklerini çekmesi ve oradaki Azerileri ve Kürdleri kendi kaderleriyle baş başa bırakmasıyla başlar.

Stalin rejiminin bu tutumu üzerine önce Azeriler İran rejimiyle görüşüp İran’ın egemenliğini kabul ederler ve İran Azerbaycan’ını lağvederler.

Gelinen bu noktada, Qazi Muhammed de Kürdler için sonun geldiğinin bilincindedir. Bu doğrultuda o da İran rejimiyle uzlaşmaya çalışır.   

Bu minvalde, 1946 yılının ağustos ayı başlarında Tahran’a gider. Burada iki kez İran Başbakanı Kıvam Mussaltana’yla, bir kez de İran Genelkurmay Başkanı General Razmara ile görüşür. İran Başbakanı önce sinsiliğince uyumlu bir biçimce bu görüşmelerde sözüm ona “makul” davranır ve kendince bazı önerilerde bulunur.  

Qazi Muhammed, İran Başbakanı’nın bu önerilerini kabul etmek eğilimindedir. Ama bunun için Rus yetkililerin onayını almak zorunda olduğunun da bilincindedir. Bu nedenle bu görüşmelerden sonra Tahran’daki Sovyet Büyükelçiliğine gelerek durumu anlatır. Tam bu noktada Sovyet yönetiminin ikiyüzlü tutumu bir kez daha ortaya çıkar.

Sovyet yetkilileri Qazi Muhammed’e, İran devletinin önerilerini kabul etmesinin, Azerbaycan’a ihanet anlamına geleceğini ve dolayısıyla Sovyetler Birliği’nin bu anlaşmaya onay vermesinin mümkün olmayacağını söylerler. (Aegleton, 1990:244-245)

***

Oysaki Sovyet yetkilileri Qazi Muhammed’e, eğer bu anlaşmayı imzalarsa ihanet etmiş olacağını söylerken, o tarihten bir iki ay önce Azeriler, yine Sovyetlerin telkiniyle İran Devletiyle anlaşma imzalamış ve tekrar İran’ın egemenliğine girmeyi kabul etmiştir. Bundan sonraki gelişmeler, artık bir anlamda malumun ilanıdır. Birkaç ay sonra 16 Aralık 1946’da Qazi Muhammed ve arkadaşları İran ordusuna teslim olmak üzere Meyanduwab’a giderler. İran ordusuna teslim olduklarında, Qazi Muhammed, İran Ordusunun başındaki General Hümayünî’ye, Barzanilerin, Mehabad’ı savunmak için hazırlandıklarını ve Bûkan’ı da ellerinde tuttuklarını ihtar eder. Oysa zaten General Hümayunî, Bûkan’da neler olup bittiğini gayet iyi biliyordur.

Bu nedenle, İranlı General, Qazi Muhammed, Hacı Baba Şeyh ve Seyfi Qazi’yi teslim almak yerine onları olan biteni görmek için Bûkan’a yollar. Onlar Bûkan’a gittiklerinde, Barzanilerin birkaç gün önce oradan ayrılarak Mehabad’a geçtiğini öğrenirler ve bunu da hemen İran Generaline bildirirler. Akabinde Qazi Muhammed hemen Generalin yanına gider ve Barzanilerin Mehabad’ı savunacaklarının anlaşıldığını bildirir. General ise Qazi Muhammed’den Mehabad’a gitmesini ve İran ordusunun şehre girmesi için gereken tedbirleri almasını ister.

Yine bu noktada şehre girmek üzere olan Albay Gaffari’ye bir adamını yollayarak kendisinin, General Hümayunî’yle, Mehabad’ın İran ordusu tarafından işgal edilmesi hususunda anlaştığını, buna mukabil Barzanilerin şehirde bulunduğunu ve büyük bir ihtimalle direneceklerini ona da ihtar eder. Qazi Muhammed’in bu uyarısı üzerine de Albay Gaffari, ordusunun Mehabad’a girmesini erteleyerek General Hümayunî’yi bekler. (…) Bu arada Molla Mustafa Barzani, 16 Aralık’ta Qazi Muhammed ile, bu gelişmelerden sonra Mehabad’da görüşür ve onun da kendileriyle birlikte şehri terk edip Irak sınırına doğru çekilmesi hususunda onu ikna etmeye çalışır. Fakat onun bu son çabaları da sonuç vermez. (Aegleton, 1990:262-265)

***

Bütün bunlardan sonra Mustafa Barzani, Qazi Muhammed’in isteği üzerine, emrindeki Peşmergelerle birlikte şehri boşaltır ve çekilir. Sonrasında ise 1947 yılının 31 Mart’ında, Qazi Muhammed, kardeşi Sadri Qazi ve amcasının oğlu Seyfi Qazi’nin idamından üç hafta sonra İran’ı terk ederek maiyetindeki peşmergelerle birlikte destansı yürüyüşünü başlatır. Burada şunu da belirtmek zorundayız ki, Mustafa Barzani tüm bu dönem boyunca Qazi Muhammed’in liderliğini gönülden kabul etmiş, ilk günden son güne kadar onun emrinde bulunmaktan başka bir şey düşünmemiştir. Onun, Qazi Muhammed ve arkadaşlarının idamından bir gün sonra, 2 Nisan 1947 tarihinde günlüğüne yazdığı şu not bu bakımdan oldukça anlamlıdır: “Önderim Qazi Muhammed, Muhammed Hüseyin ve Sabri Qazi’nin şehit edildikleri haberini aldım. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. (Barzani, 2003:295)

Sonrasında, İran’da kalması imkânsız hale gelen ve çaresiz Irak Kürdistan’ına dönen Mustafa Barzani, orada, o günün koşulları içerisinde Irak rejimiyle savaşmanın imkânsız hale geldiğini görür ve Sovyetler Birliği’ne sığınmaya karar verir. Çünkü Irak rejimi, Molla Mustafa Barzani’nin, Irak’a döndüğünü haber alınca, her gün Irak Kürdistan’ını bombalamaya başlamıştır. Arkadaşları onun bu planını bir hayal olarak nitelendirip, bunun imkânsız olduğunu düşünseler de yine de onun yanında durup bu kararına uymak konusunda ona itaat etmekten imtina etmezler. Sonuçta 22 Mayıs 1947’de, emrindeki tüm Peşmergeler toplanır ve harekete geçerler. (Barzani, 2003:311)

David McDowall, Mustafa Barzani’nin, Irak Kürdistan’ından başlayarak Sovyetler Birliği’nde son bulan bu uzun yürüyüşünü şu sözlerle anlatır: “Molla Mustafa Barzani eşsiz taktik becerilerini sergiledi ve İran, Irak ve Türkiye sınır boylarındaki efsanevi ilerlemesiyle her yerdeki Kürtlerin hayalinde iz bıraktı.

Bu efsanenin doruk noktası, düzenli kuvvetler tarafından sıcak takip altında oldukları halde adamlarının on beş gün içinde dağlarda 220 millik bir bölgeyi ele geçirmesidir. Barzani onları kuşatma girişiminden kurtarmış ve sonunda Arpaçay nehrini geçerek 15 Haziran’da Sovyetler Birliği’ne sığınmıştır. Öyle bir efsane yaratmıştır ki, insanlar onun bir gün geri geleceğine inanmaktadırlar.” (McDowall, 2004:336)

Yine, bir diğer Kürd lider Abdurrahman Qassemlu’ da Mela Mustafa Barzani önderliğindeki peşmerge güçlerinin, Qazi Muhammed’in İran’a teslim olmasından sonra, İran ordusuyla girdiği sıcak çatışmalarda kazandığı zaferleri dile getirir ve şöyle yazar:

“11 Mart ile 13 Nisan 1947 tarihleri arasında Barzaniler’le İran ordusu arasında yoğun askeri çatışmalar olur. (…) Barzaniler’le girişilen büyük çatışmalar sırasında, 16 Mart 1947’de Nalos’da bir subay ve 12 asker öldürülür. 6 subay ve 68 asker esir alınır. İran ordusunun bu yenilgisi kısa sürede yayılır. Ordunun Barzaniler’le başedemediği görülür. (…) Barzaniler’in cesurca direndikleri ve İran ordusuna vurucu bir gücü temsil ettiklerini kavrattıkları birkaç çatışma daha olur. İran ordu birlikleri Barzaniler’i kolayca dize getiremeyeceklerini görürler. Hatta İran Genelkurmay Başkanı, yeni İran ordusunun (Rıza Şah’ın iktidara gelmesinden sonra kurulan) oluşumundan bu yana bu kadar çetin bir düşmanla karşılaşmadığını açıklamak zorunda kalır. (…)

Barzaniler’in Şah ordusuna karşı verdiği mücadele İran ordusuna karşı yalnızca direniş değil zaferin de mümkün olduğu sonucunu çıkarmaktadır. (…) Barzaniler’in ısrarlı mücadelesi Kürdistan Cumhuriyeti’nin kapitülasyonunu bir ölçüde dengeler ve Kürt halkının yaralanan öz güvenini yeniden onarır.

***

Aynı zamanda Kürdistan Cumhuriyeti’nin ve İran demokratik hareketinin dağıtılmasının politik duruma yönelik etkisi büyük ölçüde azalır. (…) Barzaniler’in mücadelesi, Şah ordusunun ve merkezi hükümetin yenilmez bir güç olmadığı ve bu ordunun Kürt halkının ilerici hareketi ile girdiği mücadelede yenilebileceği düşüncesini güçlendirir. Kısaca, Kürt halkının merkezi hükümete karşı mücadeleye girebilme gücüne her zaman sahip olduğu ve buna karşı savaşı omuzlayabileceği açığa çıkar.” (Qassemlu, 1992:100-102)

Sonuç olarak, Qazi Muhammed, milletinin, bu kısa süren özgürlük mücadelesinde, liderliği, kapsayıcılığı ve nihayetinde idamı sürecinde takındığı onurlu duruşuyla; Mela Mustafa Barzani de yine bu süreçte yürüttüğü mücadelesi ve son anına kadar Qazi Muhammed’e koşulsuz bağlılığı ile Kürdistan tarihinde çok önemli iz bırakmış iki liderdiler. Bu iki büyük Kürd liderinin hakkını teslim etmek her Kürdün görevi olmalıdır.  


 

KAYNAKÇA

Aegleton, William, 1946 Mehabad Kürt Cumhuriyeti, Koral Yayınları, 1990

McDowall, David, Modern Kürt Tarihi, Doruk Yayınları, 2004

Barzani, Mesud, Barzani ve Kürt Ulusal Hareketi (I), Doz Yayınları, 2003

Abdurrahman Qassemlu, Özgürlük Mücadelesinde Kırk Yıl, Koral Yayınları, 1992

İlgin, Ercan Milliyetçiliğe Yeni Bakış, Hivda İletişim Yay. 2021


Ercan İlgin

18.08.2023

Diğer yazıları:  “Halkların Kardeşliği” Söyleminin Demagojisi


 

() PeyamaKurd

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.


Bu Makale 42174 defa okunmuştur.