HDP'yi apolitik bir araca dönüştüren anlayış
Halkların Demokrat Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık istifa ederken parti cephesinden konuya dair birkaç cümlelik açıklama resmi Twitter hesabından paylaşıldı. Bu durumu bireysel bir istifa şeklinde yorumlayıp gazete haberlerine gömemeyiz. Milyonlarca insanın oy verdiği HDP, birkaç cümlelik ve ciddiyetsiz bir mesajla meseleyi geçiştireceğine, milletvekilinin istifa gerekçesinde dile getirdiği sebeplere dair makul bir izahta bulunmalıydı. HDP’nin uzun süreden beridir ne yaptığı pek bilinmiyor.
Bilinen tek şey, HDP’nin artık siyaset yapmadığı. Günümüz Türkiye koşullarında siyaset yapmamak, Erdoğan rejimine payandalık yapmaktır. Erdoğan dindar ve kindar neslini, basınını, müteahhidini yaratmakla kalmadı, kendi siyaset dışı çizgisini oluşturup neredeyse tüm partilere anlayış ve tarz düzeyinde sızdırdı. Biz buna, “çok-yüzlü Erdoğan’ın bizzat diğer partilere sızması” diyelim kısaca.
Eğer halihazırda Erdoğan iktidarda ise, bunun açık manası, Erdoğan’ın diğer partilerin bünyesinde iktidar olduğudur. Muhalif olduğunu iddia eden partiler Erdoğan’dan arınmadıkça, O’nun adına ve çoğunlukla da O’na muhalefet kisvesiyle topluma zarar vermeye devam edeceklerdir. HDP’nin siyaset yapmayarak yaptığı tam olarak budur.
Ahmet Şık, tahmin edebileceğimiz tüm zorlanmalarına rağmen nazik bir dille istifa gerekçesini şöyle paylaşıyor:
“Eş başkanlarımızı tenzih ederek, parti yönetiminde bulunan hakim bir anlayışın HDP'nin gücü, anlamı ve değerleri hilafına demokratik teamüllerden uzak tutumlarında ısrarları nedeniyle HDP’den istifa ettim.
1 Nisan günü, ilgililerine iletmiş olduğum istifa kararım, bugün (4 Mayıs 2020) itibariyle resmiyet kazanmıştır. Kararım bireysel bir politik tutumun yansıması olup herhangi bir komplo teorisine itibar edilmemesi temennimdir. Yolumuz açık önümüz barış olsun."
Parti yönetiminde bulunan hâkim anlayış, devlet yönetiminde bulunan hâkim anlayıştır. Bu anlayışın, HDP’yi apolitik bir araca dönüştürdüğü açıktır. HDP, kuruluş ilkelerine dönmek ve doğasına uygun bir siyasi yapı haline gelmek istiyorsa, söz konusu anlayıştan kendini arındırmalıdır. Bir partiyi parti yapan esas unsur onun programı ve tüzüğüdür. Parti tüzüğü alta doğru açımlandığında parti içi işleyiş kuralları ve yönetmeliklere dönüşür.
Siyasetin nasıl yapılacağı, kararların nasıl alınacağı ve örgütlenmenin hangi tür modeller çerçevesinde geliştirileceği gibi önemli konular yazılı program ve tüzük tarafından kesin çerçeveye kavuşturulmuştur. Ayrıca bu kurallar, partilere oy veren seçmenler tarafından onaylanmıştır. Onayı alınan merci sadece devlet ve anayasa değil, esas merci halktır. Halk, oyunu ilgili partiye vererek bu program ve tüzüğü onaylamış olur. HDP’nin program ve tüzüğünü tek bir tespite dönüştürmek istersek bunun için en uygun niteleme, öz-yönetim olur.
Tüm Türkiye için öz-yönetim modelini öneri olarak sunan bir partiden, ilgili modeli en başta kendi bünyesinde kurumsallaştırıp hayata geçirmesi beklenir. İç yapısı demokratik olmayan bir partinin, tüm Türkiye’yi demokratikleştirme iddiası, toplumu kandırmaktan başka hiçbir anlama sahip olamaz. Öz-yönetim denilen model teorik ortamda kurgulandığı haliyle toplumun kendi kendini yönetmesi ise eğer, ilkenin partideki uygulanması da partinin kendi kendini yönetmesi olur. HDP’nin kendi kendini yönetmediği açıktır ama bu durumda kim tarafından yönetilmektedir? Buna verilecek yanıt, HDP’nin ne kendini yönettiği ne de başkaları tarafından yönetildiği şeklinde olabilir ancak. HDP yönetilmemekte ama idare edilmektedir.
İdare etmek demek, ne demektir? Bu sözcüğün en açık anlamını gündelik dildeki kullanımın şekillerinden çıkartabiliriz. Bizi soran birine, “eh işte idare ediyorum” demenin manası, “günü kurtarıyorum”dur. Birbirini karşılıklı idare etmenin manası, birbirine göz yummak, uzlaşmak ve çatışmaya yol açacak meseleleri görmezden gelmektir. Karşıdakinin haberi olmadan onu idare etmenin manası, onu kandırmaktır.
Bir olayı idare etmenin anlamı, o olayı örtbas etmektir. Bir şeyi idare etmek, o şeyi azar azar kullanmaktır. Bir ürünü idareli şekilde satın almak, onu ucuza almaktır. İdare etmek dediğimiz fiilin gündelik hayattaki yansıma ve kullanım biçimlerini toplayıp siyasete aktardığımızda orada göreceğimiz yegâne şey, tekçilik olur. Tekçiliğin özünde, ucuzluk vardır. Tekçi rejimler, toplumu en ucuz yoldan idare ederler ve bunun açık anlamı, toplumu sürüleştirmektir. Bir sürü, tek-çobanla idare edilir. Ucuz “siyaset”, sürü “siyasetidir” -daha doğru bir betimlemeyle, toplumcu siyasetin piçleşmesidir. Yalanlarla en ucuz yoldan bir-sürü-yandaş kazanılır.
Vaziyet böyle iken, dört parçaya bölünmüş Kürdistan’da hiçbir kazanım yalanlarla ve ucuz yoldan edinilmemiştir. Sadece her bir parçanın direniş tarihindeki sayısız şehadet, Kürtlük ve özgürlük adına yapılan o kutsal fedakarlıkların ucuz ve kolay olmadığını gösterdiği gibi siyaset yapma tarzının da ölçülerini ortaya koyar.
İster partisel ister ulusal çapta olsun kolay yoldan siyaset yapmaya çalışanların bunu başarmak için adına hareket ettikleri toplumu ve örgütsel yapıyı sürüleştirmekten başka yolları yoktur. Özgürlükçü siyaset, her bakımdan fedakarlığı gerektirir. Kendini zorlamayan, üretmeyen, emek sarf etmeden sloganlarla ve yetkiyle iş yapmaya çalışan siyasetçinin fedakârlık yapmadığı açıktır. Hakikate yaslanmayan siyasetçi, yalana yaslanmıştır. Eğer demokrasi toplumun hakikati ise yalan da idareciliğin özüdür. Toplum kendini yönettiği oranda vardır, yönetmediği oranda da sürüdür.
Ahmet Şık’ı istifaya götüren sürecin arka planına bu perspektif doğrultusunda bakmak daha uygun olacaktır. HDP örgütsel bakımdan bu şekilde idare edilmektedir. HDP’yi bu şekilde idare eden yönetim mekanizmasındaki idareci anlayış sahipleri, birbirlerini aynı şekilde idare etmekte, uzlaşmakta ve kendilerini eleştirenleri idare edilebilir seviyeye çekmeye çalışmaktadır. Günü kurtarma anlamındaki idarecilik, bu idareciler açısından kendini kurtarma şeklinde dışa vurmaktadır. İdarecilik, yapılan şeyi azar azar yapmaktır. Bir şeyi azar azar yapmak, onu tam yapmamaktır.
HDP içindeki bu idareci anlayış sahipleri tam emek sarf etmemektedir. Verdikleri emek azar azardır. Siyasetleri tam değil, azar azardır. Fedakarlıkları azar azardır. Demokrasiye tam inanmamaktadırlar çünkü moralleri azar azardır. Bir şeyi azar azar yapmak, o şeyi azar azar azaltmaktır.
Bu idareci anlayış sahipleri HDP’yi azalttı, oy veren seçmenin inancını azalttı ve en önemlisi demokrasi ile demokrasi mücadelesini azalttı. Azar azar güç ve yetki biriktirdiler. Onlar büyüdükçe HDP küçüldü. HDP azaldıkça, onların hakimiyeti çoğaldı. İdareci anlayışın temel şiarı “az olsun, benim olsun”dur çünkü.
Diğer taraftan, bir şeyi azar azar yapmak, o şeyi tek tek yapmaktır. Tekçi rejimlerin “tek tek”lerinin kaynağı budur. HDP’deki idareci anlayış sahipleri il ve ilçe örgütlerini tek tek dağıttılar ki, mevcut örgütler büyük oranda sadece kâğıt üstündedir. HDP’ye oy veren seçmeni tek tek partiden uzaklaştırdılar ki, mevcut durumda il ve ilçe binaları son derece tenhadır.
Son derece basit ama son derece de etkili kimi basit demokratik yöntemlerle direnme ve teşhir, tümüyle olmasa bile yönelimleri sınırlandırma imkanları varken ucuz sloganların arkasına saklanarak belediyeleri tek tek ve en ucuz yoldan kayyumlara teslim ettiler ki, tabanın önemli bölümüne hâkim olan “ne yapsak boş, her hal ve karda kayyum atanacaktı” şeklindeki algı onlar tarafından oluşturulup egemen hale getirildi, çünkü idarecilik, hakikati örtbas etmektir. Bu yolla direnmediler ve direnmedikleri gerçeğinin açığa çıkmaması için halkı kandırdılar.
Kürdistan’da çok sayıda yetenekli ve zeki, siyaset kapasitesi güçlü birey varken sorun çıkartırlar diyerek çalışmalara dahil etmediler, çalışanları da sırf uyumsuz diye tek tek uzaklaştırdılar ve kaçırttılar.
Velhasıl tek tek tüm yaptıklarıyla kendilerini tekleştirdiler. Bu şekilde idare edilen HDP ise en ucuz yoldan bir tarafta devleti diğer tarafta da adına hareket ettiği seçmenlerini aynı anda idare etmektedir.
Ahmet Şık, istifa ederken HDP’de yaşanan sorunları da gündeme getirmiş oldu. Bu sorunları sosyal medya dilinden uzak şekilde tartışmak gerekmektedir. HDP’de yaşananlar, herhangi bir partinin iç sorunları olarak görülemez. Aynı anda hem Türkiye’yi hem de dört parça Kürdistan’ı ilgilendirmektedir. HDP’nin güçlenmesi, Türkiye’de demokrasinin ve çözüm eğiliminin güçlenmesidir. Böyle bir durumun, Kürtlerin yaşadığı tüm alanlara son derece pozitif şekilde yansıyacağı açıktır.
İkinci olarak; Milletvekilinin istifasına gerekçe olarak gösterdiği anlayış sahiplerinin kim olduğu önemli değildir. Bugün A olur, yarın B. Önemli olan, anlayış ve yol açtığı sorunlardır. HDP’li siyasetçiler sıklıkla Türkiye’yi Erdoğan rejiminden kurtarmaktan bahsederken temsil ettiği anlayışın aynısını ve hatta daha tehlikelisini parti bünyesinde teşhis edip aşmayı hedeflemeli ve en başta HDP’yi Erdoğan’dan kurtarmalılar.
HDP savaşı durdurmak istiyorsa, ilk önce kendi bünyesindeki bu idareci anlayışın yürürlükteki diyalektiğini durdurmalıdır. HDP eğer Kürtler arası birliğe hizmet etmek istiyorsa ilk önce birliğin ruhundan uzak ve tek derdi teklik olan bu dağıtıcı anlayışı çözmelidir. HDP’de aşılamayan Erdoğan Türkiye’de de aşılamaz. Erdoğan’ı kendi bünyesinde aşamamış bir HDP’nin kendisine oy veren halk için değil, Erdoğan için çalışacağı açıktır.
Ve son söz, mahkemelerde onurlu bir duruş sergileyip yargılayanları yargılayan Ahmet Şık’ın makus kaderine dair: Cemaat tarafından içeri atıldı ve sonra bırakıldı ve sonra Erdoğan tarafından içeri atıldı ve sonra bırakıldı ve sonra aynı anlayış tarafından dışarı atıldı ve bir Twitter mesajına “ partiden kendisi istifa etti” diye yazılıp bırakıldı.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.
Bu Makale 42192 defa okunmuştur.