Oyun olarak Amedspor'un temel meselesi nedir?
Galiba Aykan Atik’in bütün meselesi, geleneksel “defansif oyun sınırını” 10 metre ileriye almaya cesaret edip etmemesiyle alakalı. Defans sınırını 10 metre ileriye almadan, topun olduğu bütün bölgelerde, “rakipten bir kişi daha fazla” oyuncu bulundurmak eğer mümkün değilse, –ki değildir– geriye, avuçlarımızı gökyüzüne doğru açıp mucizevi bir şeyler beklemekten başka çare kalmıyor.
Tarsus maçında türbindeydim. Maçı çıplak gözle izledim. Amedspor defansının geride çakılı kalması, sanıldığı gibi Tarsus İdman Yurdu'nun baskısından kaynaklanmıyordu. Aykan Atik, savunma güvencesi adına, oyuncularını en geride tutuyordu.
Haliyle takımın boyu uzuyordu ve hiçbir bölge, rakipte daha fazla çoğalmak adına mümkün hale gelmiyordu. Rakipten daha fazla çoğalmadığı için de ne oyunu rakibe kabul ettirmek ne de oyunu rakip yarı sahada oynamak, olanaklı olamıyordu.
Kolay olmayan bir işten söz ettiğimin pekâlâ bilincindeyim, ama kolay olmayan şey ile mümkün olmayan şeyi birbirine karıştırmayalım. Özdeş şeylerden söz etmiyoruz. Kolay değil ama mümkün. Birinin gülümseyip gülümsemediğini anlamak için, yüzüne bakmamızın yeterli olduğu söylenir, bu bir izlenim ama yeterli değil. O gülümsemeyi “taklit ettiğimizde” anladığımız her neyse o, kabul görür.
Genel olarak Türkiye futbolu ve özel olarak Amedspor defans hattını, diğer ve doğru bir deyişle oyunun gerisini, ilerde sabitlemeden, oyuna dair akli şüpheleri ortadan kaldıramaz. “Kendini açtığı söylenen” (aştığı değil) o oyunun içinde her zaman var olamazlar. Eğer skoru garanti edecek şey, şans, rastlantı gibi şeylerin yanı sıra, esas olarak bir oyun modeline sahip olmaksa, o zaman o oyunu oynamak gerekli değil mi? Peki, ama nasıl?
Man City’nin, Leeds United’i başka bir ifadeyle Guardiola’nın, Bielsa’yı paramparça edip 7-0 yendiği maç sonrası, basın toplantısında Guardiola, bu büyük zaferin stratejisini, şöyle açıklıyordu: “Topun olduğu bölgede rakipten bir kişi daha fazla olmaya gayret ettik.”
Guardiola’nın altını çizdiği strateji, yeni futbol devriminin en temel paradigması. Bu paradigma oyun içinde nasıl inşa edilecek? Klasik anlamıyla o bir fazla kişi, hangi bölgeden seçilecek ve topun olduğu bölgeye yollanacak? Bu kişi belirli bir kişi midir? Belirli ve sabit bir kişiyse, topun dolaştığı bütün alanları nasıl dolaşacak? Bu mümkün mü?
Tek bir oyuncunun topun seyrini izlemesi olanaklı değilse, geriye bir seçenek kalıyor, o da “bütün takımın” topun olduğu bölgeye yakınlaşması. Topun olduğu bölge tehdit alanıdır ve yeryüzünün eski/yeni bütün savunma stratejileri tehdidi etkisizleştirme üstüne kuruludur. O zaman topun olduğu bölgeye bir fazla kişi yollamak, sanıldığı gibi ofansif bir strateji değil? Tehdidi etkisizleştirmek topa yakın olmakla mümkün hale geliyorsa, demek ki bu strateji defansiftir evvel emirde.
Daha iyi fikir edinmek için, söz gelimi son Ispartaspor maçında, Hüseyin Güngör ve diğer savunmacıların pozisyonunu 10 metre ileriye alıp ve Okan Deniz, Mervan Çelik ve Üstün Bilgi'nin pozisyonu beş metre geriye alındığında, topun olduğu bölgeye, her yerden fazlasıyla oyuncu göndermek daha olanaklı değil miydi? Yoksa şu meşhur “savunma güvenliği” elden gidiyor safsatasıyla itiraz mı ediliyor?
Konuştuğumuz şey zaten savunma güvenliğinden başka bir şey değil ki? Üstelik, bu stratejiyle hücum oyuncuları bile savunmanın bir parçası ve topa yakın. Yani savunma güvenliği filan, elden gitmiyor. Sadece geride çakılı olan oyuncularımızı, oyuna katıp, her mevkiyi oyuna dahil etmiş olacağız.
Oyunun ilerisini (ofans) ile oyunun gerisini (defans) yakınlaştırıldığında “aklı da yakınlaştırmış” olursunuz? Teknik adamları, firar ettiği, kaçtığı sırt döndüğü, yer burasıdır. Çünkü bu yakınlaşma oyun örüntülerini, tek tek alana ve pozisyona başlı olarak inşa edilmeyi, zorunlu kılar. Yani örgütçü aklı devreye sokmak zorunlu hale gelir. Modern bir iş birliği, şaşmaz dakik ve doğal bir iş bölümü ve daha da önemlisi modern tam zamanlı organizasyon kapasitesi, mecburen sahne alacak.
Elbette bu bir iş yükü ve şanstan çok kesinliğe yakın bir bilgiyi gerektirir. Öyle parçalı bulutlu, üç bölgeli, sabit görevli kafanın basmayacağı bir zemindeyiz artık.
(℗) PeyamaKurd
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.
Bu Makale 42124 defa okunmuştur.