Kürdlerin ateş ile imtihanları

Kürdlerin kahir ekseriyeti kuzey Kürdistan yani bugünkü Türkiye’nin doğusunda yaşamaktadırlar. Bu civanmert talihsiz halkın muhatabı ise Türklerdir. Muhataplarımız 19. Yy´ dan bu yana giriftar oldukları milliyetçilik hastalığına Kemalizim ile beraber doruğa ulaştı. Bu mankurt hastalığın temel yaşam kaynağı ise başta kürtler olmak üzere sair kavimleri inkâr, asimile ve yok etme anlayışı üzerine bina edildi.

 80 yıl boyunca Kürt çocuklarına her sabah -Türküm, doğruyum, çalışkanım- `Andımızı´ okuttular. Kürdçe yasak veya bilinmeyen bir dil olarak isimlendirdiler vesaire vesaire...

Laf anlamaz, halden bilmez bu insanlara karşı mallarını ve canlarını vermekten kaçınmayan fedakâr Kürt mücahidleri ağır bedeller ödemiş olsalar da kaderi ilahi zalimleri galip getirir ve bu mücadeleleri akamete uğrar. Merhum Şeyh Said’in kıyamından 1950’lere kadar Kürdler fetret devri yaşasalar da T.C mekteplerinde tahsil gören Kürd gençleri ne yazık ki sol zihniyet ve ideolojiyi benimseyerek Kürd davasının ağır yükünü omuzlarına alırlar. Kürd halkının genleriyle uyum sağlamayan bu ideoloji ise yine Kürrdlerin yeminli düşmanları tarafından kendilerine karşı bir suistimal aracı olarak kullanılır ve nispeten de bundan sonuç alırlar. Ancak Kürdlerin haklı davalarının uluslararası boyut kazanmalarını engelleyemezler ve buna muvaffak olamazlar.

Kürd solu yıllarca Kemalist solcu zihniyet ile bir kez daha kandırılmış ve Anadolu’nun masum gencleri toprağın kara bağrı ile buluşmakla kalınır.

**

Yıllar yılı Kemalistlerden dert yanan sözde Türk Müslümanları, Kürd Müslümanlarını da kendilerine inandırarak, bu meselenin gayri İslami olduğunu ve ancak İslami bir bakış açısı ile çözülebileceğine inandırdılar. Teoride oldukça makul görünen bu söylem genelde herkesi, özelde ise mümin Kürtleri bir daha derin hayal kırıklığına uğratmıştır.

Yıllara sari bu sorunun kaynağı İttihatçılar ve Kemalistler görünseler de gelinen noktada bu ırkçı ve faşizan bakış açısının savunucuları kendilerine İslamcı-modern tabir ile muhafazakar- diyenler olmuştur.

Etrafımızı ateşten çember ile çevirenler, Kürd halkının iradesini tanımayanlar, ilahi ve beşerî hukuku kendi çıkar ve menfaatleri uğruna istimal edenler, en ufak bir haksızlıklarını dile getirdiğimizde karşımıza ümmet fikrini çıkaranların sadece kendi Ümmetlerine ve ceplerine çalıştıklarını; Hz. Muhammed’in ümmetinin ve din kardeşlerinin ızdıraplarının kendilerinin umurlarında olmadıklarına şahit oluyoruz. İçeride kardeşlik mevzilerini tahkim etmek isteyenlerin Rojava’da Kürdlere esareti reva görenler, gerçek manada samimiyetten uzak ve hileli ateşle imtihan sürecidir.

Fıtrat gereği, beşer esir olmak istemediği gibi ecir de olmak istemez. Ne aklı esas alanlar ne de nakli kabul etmeyen muhatapların ağızlarından saçtıkları yakıcı ateşli sözler ve estirdikleri sam yelleri değil sadece Kürtleri, aynı zamanda kendi halklarını da kurtuluşu mümkün olmayan bir ateşe sürüklemektedirler. Bugün Türkiye’nin batısında hukuk kılığı altında cereyan eden maksatlı hadiseler tesadüfi değildir. Seçilmişleri kelepçe ve rozet arasında sıkıştırmaya mahkûm edenler yarın kendi başlarına da neler gelebileceğinin hesabını yapmalıdırlar. Adına adalet veya kalkınma ismini koyarak adıl ve terakki etmiş olamaz. Bu ateş çemberi dün Kürdlerin ve Gülencilerin boynunda iken, bugün sekülerlerin ve yarında sıranın kime geleceğini kimse kendinden emin olmamalı.

**

Bu acaibül garaib olan tek şahıs idaresi Zülüm başına adalet külahını geçirmiş, esarete hürriyet namı vermiş hıyanete ise vatanperverlik ismi vererek cebri keyfi ve küfri muamele etmektedir. Fikirler ve dünya görüşlerimiz ayrı ayrı olsa da kanunlar önünde herkesin eşit olması gerekir. Aksi taktirde toplumu idare edenler kendi elleri ile idare ettikleri toplumu ifsat etmiş olurlar.


Bu Makale 250 defa okunmuştur.