Kürt sorunu bağlamında yeni anayasa: Barışın hukuksal inşası
Yeni bir anayasa ama nasıl?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yeni anayasayı kendimiz için değil, ülkemiz için istiyoruz. Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok” açıklamasıyla başlattığı yeni anayasa çağrısı ve DEM Parti’nin “herkesin dahil olduğu kapsayıcı bir anayasa komisyonu” önerisi, Türkiye’de uzun süredir çözülemeyen anayasa krizini yeniden gündeme taşıdı.
Ancak bu çağrıların toplumda ne ölçüde karşılık bulabileceği, anayasa yapım sürecinin nasıl tanımlandığına ve yönlendirildiğine bağlıdır. Zira mesele yalnızca teknik bir hukuk metni değil; tarihsel, siyasal ve toplumsal bir yeniden kuruluş projesidir. O halde temel soru şudur: Yeni bir anayasa, ama nasıl bir anayasa?
Kürt sorunu: Bir anayasa meselesi olarak
Kürt meselesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana çözülemeyen ve zaman zaman bastırılan, zaman zaman diyalogla ele alınmaya çalışılan bir yapısal krizdir. Ne sadece kültürel bir hak meselesi, ne yalnızca güvenlik meselesi; daha temelde, devletin yurttaşıyla kurduğu ilişkinin hukukî ve siyasal niteliğini sorgulayan bir sorundur.
Bu nedenle yeni anayasa tartışmaları, Kürt meselesini görmezden gelen bir yaklaşım benimsediği sürece meşru ve kalıcı bir toplumsal sözleşme üretme kapasitesinden yoksun kalacaktır.
Hangi anayasa, kimi dışladı?
Türkiye’nin anayasal tarihi, kapsayıcılık yerine dışlayıcılıkla şekillenmiştir.
-1924 Anayasası, Osmanlı’nın çok etnili mirasını reddederek “tek millet, tek dil” ideolojisini tesis etti.
-1961 Anayasası, görece özgürlükçü bir çerçeve sunsa da Kürt kimliğiyle ilgili herhangi bir tanıma yer vermedi.
-1982 Anayasası ise bir askerî darbenin ürünü olarak, güvenlik merkezli ve etno-merkezci bir zihniyeti kurumsallaştırdı.
Bu anayasal çerçeve:
-Vatandaşlığı etnik bir üst kimlik olan “Türklük” üzerinden tanımlıyor
-Anadilde eğitimi ve kamusal kullanımı engelliyor
-Yerinden yönetimi sınırlıyor
-Siyasal temsilde eşitliği imkânsızlaştırıyor
Dolayısıyla Kürt meselesi bir “anayasa meselesi”dir. Mevcut anayasa, sadece Kürtleri değil, diğer etnik gruplardan göçmenlere, Alevilerden dini diğer azınlıklara ve kadınlara kadar birçok toplumsal kesimi dışlayan bir düzeni temsil etmektedir.
Nasıl bir yeni anayasa?
Yeni bir anayasa;
-Devletin tarafsızlığını,
-Yurttaşların eşitliğini,
-Toplumun çoğulculuğunu
esas almalıdır. Bu gereklilik, yalnızca Kürt halkının değil, Türkiye’de demokrasi, adalet ve barış talep eden tüm kesimlerin ortak talebidir.
Yeni anayasa;
-Etnik dayatmaları sona erdirmeli,
-Farklı kimlik ve aidiyetlerin tanınmasını garanti altına almalı,
-Demokratik özerklik temelinde yerinden yönetimi kurumsallaştırmalı,
-Siyasal ve kültürel hakları güvenceye alarak barışçıl bir birlikte yaşamın zemini olmalıdır.
Yeni anayasanın temel ilkeleri
- Kapsayıcı Yurttaşlık
Etnik vurgulardan arınmış, eşitlik temelinde şekillenen bir vatandaşlık tanımı:
“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, Türkiye ile yurttaşlık bağı olan herkesi kapsar.” şeklinde veya benzeri şekilde kapsayıcı olmalı
- Anadilde Eğitim ve Kamusal Haklar
Kürtçe başta olmak üzere tüm anadillerin eğitim ve kamusal alanda kullanımı anayasal güvenceye alınmalıdır. Bu, kültürel bir talep değil, anayasal eşitliğin gereğidir.
- Demokratik Özerklik ve Yerinden Yönetim
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekinceler kaldırılarak, yerel yönetimlere geniş yetkiler verilmelidir. Üniter yapıyı korurken yerel demokrasinin önü açılmalıdır.
- Temsilde Adalet ve Kültürel Hakların Korunması
Yüksek seçim barajları ve siyasi yasaklar kaldırılmalı; farklı kimliklerin Meclis’te adil temsil edilmesi sağlanmalıdır. Kültürel kurumlar, dil enstitüleri ve yayın organları anayasal güvenceye alınmalıdır.
Mukayeseli anayasa deneyimleri
Türkiye’ye benzer şekilde çok kimlikli yapıya sahip bazı ülkelerde, anayasal reformlar üzerinden barışçıl dönüşüm sağlanabilmiştir:
-Irak Anayasası, Kürt bölgesel yönetimini anayasal statüye kavuşturdu.
-İspanya Anayasası, Katalonya ve Bask gibi özerk bölgeleri anayasal tanım içine aldı.
-Kanada, Quebec halkına kendi kültürel ve dilsel haklarını tanıyan anayasal çözümler geliştirdi.
Bu örnekler, etnik ve kültürel farkların tanınmasının bir bölünme değil, birlikte yaşamın anayasal teminatı olabileceğini göstermektedir.
Anayasa süreci nasıl işlemeli?
Mukayeseli hukukta da görüldüğü üzere Anayasa sadece bir metin değil, bir kurucu süreçtir. Bu süreç:
-Şeffaf, müzakereye açık ve katılımcı olmalı,
-Kürtler, Aleviler, kadın hareketleri, sivil toplum ve dışlanan tüm toplumsal kesimler kurucu özne olarak sürece dahil edilmeli,
-Nihai meşruiyet halk oylamasıyla sağlanmalıdır.
Kürt halkı bu sürecin yalnızca “dinlenen” tarafı değil, eşit bir anayasa yapıcısı olmalıdır. Talepler pazarlık konusu değil, temel insan hakları olarak metne yansımalıdır.
Özcesi barışın temeli, hukuktur
Kürt meselesi, bastırılarak değil tanınarak çözülür. Bu mesele, tarihsel olarak ertelenmiş bir hakikatle yüzleşme meselesidir. Yeni bir anayasa, yalnızca Kürtlere değil; tüm Türkiye halklarına hak, özgürlük ve birlikte yaşama umudu sunabilir.
Barış, sadece silahların susması değil; hakların tanınması ve adaletin tesisidir. Ve bu da ancak hukukla, eşitlikle ve yeni bir anayasal düzenlemeyle mümkündür.
Bu Makale 751 defa okunmuştur.