PKK’nin feshi, devletin cevabı ve Cumhuriyet’in demokratik yeniden kuruluşu

“Barış tek kanatlı bir kuş değildir. Birinci kanat Öcalan’ın çağrısı ve fesih kararıyla kendisini gösterdi. İki kanadı millet olarak hep birlikte gövdeye getirmeliyiz.”

— Devlet Bahçeli

**

Türkiye Cumhuriyeti, yüzüncü yılında tarihsel bir eşikte duruyor. PKK’nin silahlı mücadeleyi sona erdirerek kendisini feshettiğini açıklaması, yalnızca çatışmalı bir dönemin sonu değil; aynı zamanda devletin Kürt meselesine dair yaklaşımını yeniden düşünmesi için bir davettir.

Bu açıklama günü kurtarmaya dönük bir taktik değil; bir paradigma değişikliği teklifidir. Artık mesele, “PKK bitti mi?” sorusuyla sınırlı değildir. Asıl yanıtlanması gereken soru şudur: Türkiye bu çağrıya nasıl ve neyle karşılık verecek?

Silahsiz bir geleceğe davet

PKK'nin fesih bildirisi, açık biçimde Türkiye toplumuna ve devletine yönelik bir çağrı içeriyor: Kürt meselesi güvenlik perspektifiyle değil; anayasal, siyasal ve toplumsal boyutlarıyla ele alınmalıdır.

Açıklamadaki “soykırım siyaseti” ya da “Lozan inkârın başlangıcıdır” gibi ifadeler bazı çevrelerde refleksif tepkilere yol açtı. Oysa bu ifadeler, Kürt kolektif belleğinde yer bulan zorla yerinden edilme, faili meçhuller, dil yasağı ve kimliksizleştirme gibi tarihsel travmaların dilidir. Bu anlatım bir öfke değil, bir hafızanın çığlığıdır.

Bu çağrı, yalnızca bir örgütün değil; daha geniş bir toplumsal-siyasal yapının, silahsız bir gelecekte eşit yurttaşlık temelinde yeniden birlikte yaşama iradesidir. Devletin bu çağrıyı duymazdan gelmesi değil, anlamaya çalışması gereklidir.

Sessizlik, ret ve referandum yanilgisi

PKK’nin fesih kararı karşısında sergilenen resmi ve siyasal tutumlar, barış imkanının hâlâ yeterince kavranamadığını gösteriyor:

- Sessizlik: İktidar cenahı, tarihsel nitelikteki bu çağrıyı neredeyse tamamen görmezden geldi. Bu suskunluk, barış fırsatının sessizce geçiştirilmesi anlamına geliyor.

- Hamaset: Bildirideki bazı ifadeler üzerinden yürütülen milliyetçi hamaset, tartışmayı esas içeriğinden koparıyor. Oysa bu tür kavramlar, Kürtlerin tarihsel kırılmalarını anlatma biçimidir. Bu dili anlamadan yüzleşme mümkün değildir.

- Referandum söylemi: Bazı muhalif aktörlerin “halk karar versin” tarzı çıkışları, temel hakların çoğunluğa havale edilmesi gibi demokratik olmayan bir öneri içeriyor. Kimlik, dil ve eşit yurttaşlık, referandumla değil; evrensel insan hakları ve anayasal güvenceyle tanımlanır.

**

Devlet Bahçeli’nin çıkışı: Dönüşen bir devlet dili mi?

Tüm bu sessizlik ve hamasetin ortasında dikkat çeken bir ses yükseldi: MHP lideri Devlet Bahçeli. “Barış tek kanatlı bir kuş değildir” diyerek yaptığı çıkış, hem sembolik hem de politik olarak önemli bir eşiğe işaret ediyor.

Bahçeli’nin bu sözleri üç düzlemde okunabilir:

1. Karşılıklılık vurgusu: Barışın tek taraflı olamayacağı kabul ediliyor.

2. Sorumluluk çağrısı: Toplumun ve devletin barış sürecine aktif olarak katılması gerektiği ima ediliyor.

3. Meclis merkezli çözüm önerisi: Bahçeli’nin, TBMM’de tüm partilerin katılımıyla bir komisyon kurulması teklifini gündeme getirmesi, meselenin artık kapalı kapılar ardında değil; açık, kurumsal ve meşru siyasal zeminlerde ele alınması gerektiğini gösteriyor.

Bahçeli’nin ifadesiyle: “TBMM’de bütün toplumsal kesimlerin temsilcileri olan siyasi partilerin katılımı ile bir komisyon kurulmalı… 100 üyeli bu komisyon, alt komisyonlar kurarak çalışmalı.”

**

Cumhuriyet’in yeniden kuruluşu: 1921’in ruhu, 2025’in imkâni

Türkiye’nin önünde bugün iki tarihsel anayasa modeli duruyor:

- 1921 Anayasası: Halkların eşitliğini, yerinden yönetimi ve çoğulculuğu esas alarak Cumhuriyet fikrini ortaklaşmacı bir temele oturtmuştu.

- 1924 Anayasası ve Lozan sonrası düzen: Kürt halkını görünmez kılarak, tekçi bir kimlik inşasına zemin hazırladı.

Mustafa Kemal’in 1920–22 Meclis konuşmalarında Kürtlere özerklik ve eşit yurttaşlık vaatleri yer alırken, bu vaadeler 1924 itibarıyla terk edildi. Böylece Cumhuriyet, ortaklık yerine asimilasyon temelinde şekillendi.

Cumhuriyet’i yeniden kurmak, onu yıkmak değil; başlangıçta dışlanan halklarla birlikte tamamlamak anlamına gelir. Bu hem tarihsel bir yüzleşme hem de anayasal bir zorunluluktur.

Tek kanatla uçulmaz

PKK’nin feshi, Kürtler için bir ödül değil; Türkiye için tarihsel bir sınavdır. Bu sınav, yalnızca silahların susmasıyla değil; eşit yurttaşlık temelinde gerçek bir barış inşasıyla verilebilir.

Ana dilde eğitim, yerinden yönetim, kültürel haklar ve siyasal temsil; bir lütuf ya da pazarlık konusu değil, demokratik bir rejimin temel gerekleridir.

Bugün Türkiye, şu soruyla yüzleşmek zorundadır:

Cumhuriyet, halkların eşitliği temelinde yeniden kurulabilir mi? Yoksa tek kanatla uçmaya çalışıp yere çakılmaya devam mı edecek?

**

Yeni bir 19 Mayıs mümkün mü?

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da halkların ortak mücadelesiyle doğacak bir Cumhuriyet’in ilk adımını Samsun’da attı. Bugün, 2025 Mayıs’ı ise, yeni bir başlangıç için imkânların yeniden doğduğu bir tarihe dönüşebilir.

Eğer siyasal irade gösterilir, barışın ikinci kanadı da devreye girerse, Türkiye bundan sonra 19 Mayısları çatışmanın değil; anayasal ortaklığın bayramı olarak kutlayabilir.

Çünkü barış, gerçekten de tek kanatlı bir kuş değildir.

Ve artık uçmak istiyorsak, diğer kanadı da hep birlikte inşa etmeliyiz.


Bu Makale 486 defa okunmuştur.