HDP Olağanüstü Kongresi Üstüne Notlar
27 Ağustos 2023 günü toplanan HDP olağanüstü kongresi, Mayıs 2023 seçimlerinin ardından düzenlenmesi bakımından, sadece yönetim ve parti adı değişikliğinden ibaret olmayan, seçimde alınan sonuçların doğurduğu parti içi eleştirilerde ve tartışmalarda ifadesini bulan, stratejik, politik ve hatta ideolojik değişim taleplerini ve söylemlerini içermesi bakımından özel önem ve anlam gösteren, tarihsel bir dönemeç niteliğindedir.
2023 seçimlerine giderken, son birkaç seçimi kapsayan dönem boyunca Parti'nin stratejisi olarak belirlenen ve uygulanan, "batıda kaybettirme, doğu ve güneydoğuda kazanma" sloganıyla söylemleştirilen politik hat, Türkiye'nin İstanbul başta olmak üzere metropollerinde yaşayan Alevîler ve kent yoksullarının sol eğilimli muhalefeti ile, Kürd coğrafyasında, "Demokratik İslâm kongresi" türünden popülist söylemsel girişimlerde örneklenen biçimde, HDP seçmeni olmayan, zorunlu göç öncesi kırsal kültürel kodlarını koruyan, kentlileşme-modernleşme sürecinin etkilerini daha az yaşayan, dolayısıyla çoğunlukla orta yaş üstü muhafazakâr-gelenekçi kesime "açılma" ana fikrine dayalıydı.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra, devlet aklının Avrasyacı kanadının inşaya giriştiği, Akp-mhp ittifakı temsilindeki Kemalist-İslâmcı-milliyetçi bloğa karşı, benzer bir cepheleşmeyi öngören bu stratejik yaklaşım, "açılım" döneminde akp seçmeni olma eğilimi gösteren, muhafazakâr eğilimli bir "Kürd sağı"nın varlığı ve onun da kayda değer boyutta bir toplumsal tabanının olduğu varsayımına temelleniyordu.
Bugün, HDP’nin kapatılma davasına çare olarak seçime girmede kullandığı Yeşil-Sol Parti'nin adının değiştirilmesine ilişkin parti gündemi ve kararı, "sol" sözcüğünün, bu varsayılan muhafazakâr Kürd seçmen kitlesinin sol alerjisine hitap ettiği düşünülerek uygulanan "açılım"ın en yüksek düzeydeki ifadelerinden biridir. Böylelikle, olduğu varsayılan muhafazakâr Kürd seçmenin, gelenekçi sol alerjisi nedeniyle AKP'ye kaymasının önüne geçilmesinin ve HDP "çatısı" altından çıkmamasının amaçlandığı ortadadır.
Bu yönüyle, bu değişim fikri ve pratiği, sadece geçici bir seçim stratejisinden ibaret olmayıp, tarihsel kökleri 1960'ların ve 1970'lerin Türkiye ve Kürd solu akımlarına dayanan HDP geleneğinin, Siyaset Bilimi literatüründe, Duverge'nin sınıflandırmasındaki "dava partisi"nden, Amerikan tarzı, "catch them all" diye ifade edilen "kitle partisi"ne dönüştürülmesi sürecinin de en somut ve en ileri adımını oluşturuyor.
***
Nitekim, 2018 yerel ve 2023 genel seçimlerinde, "Batı"da "emek ve özgürlük" ittifakı adıyla Türk solunun bazı aktörlerine, Kürd coğrafyasında da "Kürdistanî ittifak" söylemi altında, ulusalcı-muhafazakâr Kürd politik parti ve oluşum temsilcilerine verilen yerel yönetim ve milletvekili kontenjanları, bu stratejinin cisimleşmiş hâli olarak uygulamaya geçirilmiş oldu.
Ne var ki, varsayılan "Kürd sağı"na açılımın seçimle ilgili matematiksel beklentisi ve hedefinin, Kürd coğrafyasının mevcut siyasal sosyolojik durumuyla karşılaştırılması, hedeflenen seçmen kitlesinde bütünleşme imkânlarını, toplumda yerleşik yapısal çelişkiler karşısında olanaksız, hadi diyelim, en azından tartışılır kılmaktadır. Bu çerçevede, varsayılan "Kürd sağı"na açılım stratejisinin, örneğin, "camia" ve özellikle "kanaât önderi" deyimleri örneğinde yerel İslâmcılığa göz kırpan söylemin, "Hizbullah"ı ve daha genç kuşakların hafızasında da "IŞİD"i hatırlattığı yakın tarih deneyimleri itibarıyla elli yaş altı kuşaklar, ve yine bu kapsamda, yaşam tarzlarını ve tercihlerini kırsal tarım toplumuna özgü geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine karşı modernleşme yanlısı tepkiselliğe dayandıran genç kadınlar nezdindeki onayının düştüğünü öngörmek, hiç zor değildir.
Bu hâliyle, HDP’nin varsaydığı "Kürd sağı"na muhafazakâr söylemle açılma yönlü stratejisi, toplumsal tabanının belirleyici bir kesimini oluşturan, göç-kentleşme süreçlerinde oluşup, ideolojik ve politik açıdan bizzat kendi geleneği eliyle tahkim edilen seküler kişilikli kuşaklarla karşı karşıya gelmesi ve yüzleşmesi sonucuna varmaktadır. Bu bakımdan, sağa açılma stratejisinin, tabanda bir bütünleşmeye değil, bir yol ayrımına varacağını öngörmekten öteye, varmakta olduğunu gözlemlemek hayli mümkündür.
Nitekim 2023 seçimlerinde, Sezgin Tanrıkulu'nun milletvekili seçilmesiyle, CHP'nin yirmibir yıl sonra Diyarbakır'dan parlamenter çıkarmış olması örneğinde, Diyarbakır başta olmak üzere "bölge" kent merkezlerindeki oy düşüşü, seküler tercih ve özellikle kaygılarını, HDP ile Kürd kimliğine dayalı geleneksel bağlarının önüne geçirebilecek bir seçmen kitlesinin varlığını doğrulamıştır. Bu kitlenin çoğunluğunu ve belki de tamamını, kırk yaş altı seçmenin oluşturduğunu düşünmek ve öngörmek de kuşkusuz yanlış değildir.
***
Hâl böyle iken, 21. yüzyılın neredeyse ilk çeyreğinin geride kaldığı ortamda, internet başta olmak üzere küreselleşmenin imkânlarına ve tekno-kültürel değerlerine eklemlenmiş kuşaklara, üstelik coğrafyasında IŞİD deneyiminin travmatik yaraları daha kapanmamışken sunulacak siyasal seçeneğin ve ideal senaryonun, içe kapanmacı İslâmcılık olamayacağını kavramak için, basit bir toplumsal gözlem ve tahlil kabiliyeti ile, güneyde Şeyh Abdusselâm ve Molla Mustafa Barzanîlerden Masrûr ve Neçirvan Barzanîlere uzanan modern uluslaşma sürecinden dersler çıkarma becerisi yeterlidir.
Öte yandan, medreseler, tekkeler gibi kurumları, seyyid, mella ve şıx gibi toplumsal önder niteliğinde aktörleriyle, sosyal örgütlenmeye ve dolayısıyla en azından yerel iktidar talebine dayalı Kürdî-Nakşî geleneği ile, dini tamamen devletin emrine veren ve araçsallaştıran Türki sünnî-Yesevî gelenekleri arasındaki siyasal ayrım detayı, başlı başına ve ayrı bir inceleme konusu olmakla birlikte, Kürd-İslâmcılığı geleneğinin, laiklik bir yana, Asya'dan bu yana devletin dini belirlediği arkaik temelleriyle uyumsuzluğu, böylece hem İslâmcılığı dahi törpülenmiş, özünde milliyetçi ve hatta ırkçı Türk-muhafazakârlığıyla meczolma, hem de HDP’nin Türk sol-sekülerleriyle ittifaka dayalı "Türkiyelileşme" programına uyum imkânı ve kapasitesi de, sorunlu olmaktan öte, genetik uyuşmazlıkla ifade edilebilecek, karakteristik bir zıtlıktır.
HDP’nin seçim stratejisini ifade ettiği ikili formülasyonunun, "doğuda kazanmak" dediği kısmının hedef bölgesinde ve kitlesindeki durum bu iken, diğer parçası olan ve "batıda kaybettirmek" dediği kitle karşısındaki durumu da, çok farklı değil. AKP-MHP rejimine kaybettirmenin kaldıracı olarak varsayılan ve hatta sol kanadı müttefik olarak belirlenen, kentli-orta gelirli seküler kesimlerde, krize karşı tepkiselliğin devlet aklı ve medyası eliyle duygusal manipülasyonundan mütevellit popülist-lümpen şövenizm de, 2023 seçimlerindeki dramatik yükselişiyle, HDP’nin "batı"daki tabanını daraltan güçlü bir etken olarak rüşdünü ispat etti.
İyi Parti, Zafer partisi ve Sinan Oğan üçlüsünde temsilini bulan, genellikle Kemalist eğilimli, çoğunlukla kentli gençliğin iradesini yansıttığı düşünülen seküler milliyetçiliğin kayda değer bir grup olarak kendini gösterişi, Türk milliyetçiliğinin toplumsal tabanını orta Anadolu taşrasıyla ve politik temsilini de MHP geleneğiyle sınırlı görme alışkanlığına dayalı HDP iyimserliğinin "halkların demokratik birliği"ne dair teorik temellerini oldukça sert biçimde salladı.
***
Seçim sürecinde, HDP’nin Kılıçdaroğlu'na desteğine yönelik "PKK-terör işbirliği" söylemli düşmanlaştırıcı-şeytanlaştırıcı güdümlü kara propagandanın ve bu kapsamda, Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı, en belirgin düzeyde İyi Parti saflarında gösterilen, Kılıçdaroğlu'nun seçilebilirliğine dair kuşkuculukla "üstü örtülü" ifade edilen itirazların altında yatan Kürdofobik ırkçı tepkiselliğin özellikle sosyal medyaya yansıyan toplumsallaşmasının vardığı trajik boyutla, ve nihayet seçim sonucunda "Batı"da aldığı oy oranı ve temsiliyetle ortaya çıkan Kürdofobik kamp, Türkiye kapitalizmine bağımlılığın sosyo-ekonomik alt-yapısal temelleri üstünde, ayrılıkçılığı tasfiye ederek "Türkiyelileşme" iradesini ve dolayısıyla HDP'yi var eden Kürd yeni-orta sınıflaşmasının "birlikte yaşam/ ortak vatan" umutlarının da dramatik akıbetini haber verici bir işaret oldu.
Ayrıca, HDP’nin "Türkiyelileşme" programının seçimlerdeki karşılığı olan "emek ve özgürlük ittifakı" içindeki tartışmalar ve bu kapsamda, Tip yöneticilerinin magazinleşen HDP eleştirileriyle ve giderek Tip'in seçimlerde belirli yerlerde ittifak dışında kendi adaylarını göstermesiyle belirginleşen ayrımlar da, HDP’mim "batı"daki ayağının sarsılmakta ve sallanmakta oluşunu açığa vuran bir gösterge oldu.
Böylece, Körfez Savaşı sonrası sınır ticareti ile zorunlu göç sonrası kentleşme rantının sermaye ve servet birikim kaynakları üstünde palazlanan yeni Kürd orta sınıflaşmasının, Türkiye kaptalizmine bağımlı ekonomi politik karakterinin ve üstünde var olduğu statükoyu korumaya dayalı sınıfsal iradesinin kaçınılmaz siyasal üst-yapısı olan ısrarlı "Türkiyelileşme" talebi ile, Türk siyasal sisteminin geleneksel kriz geçiştirici otorite ve meşrûiyet üretim aracı olan Kürdofobik milliyetçilik arasında sıkışıp kalarak açmaza giren "halkların birliği" stratejisi ve onun ideolojik çerçevesi olan "radikal demokrasi" projesi, söylemdeki iddiasını uygulamada aynı düzeyde ortaya koyamadı.
Sonuçta, HDP’nin son kongresinde ve ardından YSP kongresinde hayata geçirilme aşamasında olduğu anlaşılan ve gözlenen, batıda Türk sol-sekülerleriyle doğuda Kürd İslâmcılarını bir çatı altında birleştirmenin imkânlarını arama hedefiyle yola çıkılan, stratejik, politik ve ideolojik değişim güzergâhı, ya Kürdlerin "dava partisi"nden, Türkiyelilerin "kitle partisi"ne dönüşümle, bölgedeki tabanından ödün vermeyi göze alarak Türk liberal-soluna kapanmış bir marjinal azınlık partisine evrilme, ya da HDP’nin "aslında Kürdlerin partisi" olduğunun tespitiyle Kürd sağına kapanmış ve böylece hem Türk hem de Kürd sekülerlerini yitirmiş, yerel bir bölge partisine geri çekilme sapaklarından birine varılması kuvvetle muhtemel, her iki durumda da, oy oranında belirgin bir daralmanın kaçınılmaz olacağı bir tarihsel kavşağa çıkma eğilimi gösteriyor.
***
HDP adına bu "yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal" durumundan kazançlı çıkması beklenen tarafın ise, kentli-seküler-genç Kürd oylarını CHP’ye, kırsal-muhafazakâr-orta yaş üstü Kürd oylarını AKP’ye devşirmeyi, dolayısıyla her iki grup üzerinden "ehlîleştirilmiş" HDP tabanını Türkiye siyasal sisteminin meşrûiyetine içselleştirmeyi başaracak olan "stratejik akıl" olması, şimdilik en yakın ihtimâl olarak görünmektedir.
Meğer ki, Kürd coğrafyasında olduğu gibi, Türkiye'nin geri kalanında da, siyasal sosyolojideki güncel değişmeleri okumada ve değerlendirmede gerçekçi davranan, bu çerçevede, Kürd coğrafyasında göç-kentleşme-yerel kapitalistleşme süreçlerinin özellikle kente doğan genç kuşaklar üzerindeki modernleştirici etkilerini, Türk toplumunda ise giderek yapısallaşan ekonomik krizin ürettiği seküler ve muhafazakâr eksenli lümpen milliyetçi kampın yükselişinin Kürdofobik sonuçlarını göz ardı etmeyen; stratejisini, politikasını ve ideolojisini bu ikili zeminin gerçekliği üzerine oturtarak, Türkiye'de yükselen Kürdofobik şovenizme dair "kimlik temelli karşılaştırmalı sınıfsallık", "bölge"deki siyasal ayrışmaya dair ise "modern ulusallık" perspektifinden aynı anda düşünebilmeyi öneren bir anti-tezi, alternatif bir seçenek olarak sunan yeni bir siyasal hatla karşılaşmamış olsun.
Diğer yazıları: Silâhlanma, Toplumsal Şiddet ve Mafyalaşma: Unutulanlar ve Esenyurt Vakasının Hatırlattıkları Üstüne Notlar
(℗) PeyamaKurd
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. PeyamaKurd'un yayın politikası ve editoryal paradigması ile her zaman uyumlu olmak zorunluluğu yoktur.
Bu Makale 42111 defa okunmuştur.